AVRUPA’DA MİLLİ FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ ÜZERİNE
AB üyesi 27 ülke tekrar Avrupa Parlamentosunu belirlemek için geçen pazar sandık başına gitti. 373 milyon seçmen 720 Avrupa Parlamentosuna üye seçti. Avrupa kendi tarihinin en büyük ekonomik ve politik krizlerinden birini yaşıyor. Avrupa parlamentosu için 09-06 2024 tarihinde yapılan seçimde yenilen politik güç esas olarak sol oldu. Solun realitesi bir başka kriz. Genel olarak dağınık ve parçalanmış bir radikal sol görüntüsü ile karşı karşıyayız. Sol gerçekten büyük problemler yaşıyor. Sağın değişik varyantları seçimde etkili sonuçlar aldı. Aslında alınan seçim sonuçları yapılan anketlerle bire bir örtüşmüş oldu. Yani sonuçlar sürpriz olmadı desek yanılmış olmayız. Bu seçime ilgi çok zayıftı. Örneğin; Fransız halkı % 50 oranında oy kullanmaya gitmedi. Bu reaksiyon ve ilgisizlik halkın önemli bir çelişkisidir.
Avrupa’da yıllara yayılan ve bugün de ağırlaşarak devam eden ekonomik kriz söz konusu. Avrupa’nın iki büyük ekonomisi olan Almanya’da ve Fransa’da kriz hissedilir düzeyde yaşanıyor. Yoksul ve çalışan halkın alım gücünde büyük bir düşüş görünüyor. Resmi rakamlara göre, yaklaşık 17 milyon kişi CAF’dan maddi destek alıyor. Bunun anlamı; Fransa’da 17 milyon insan ekonomik olarak yoksul yaşıyor. Devlet, zor durumda olan ailelere ve bireylere yeterli maddi destek vermiyor. Yine Fransa’da 2 milyon insan açlık sınırının altında devletin verdiği yardımlarla yaşıyor. Fransa’da 21 milyon emekli var. Emekli olanların ezici çoğunluğu asgari ücretin altında bir maddi destek alıyor. Çok yakından tanıdığım biri 5 yıl kadar Fransa’da bir bankada çalıştı. On yıl önce çalışan Fransızların çalıştıkları zaman dilimi içinde tatile gitmek için her ay bir miktar parayı bir köşeye koyuyorlardı, yani ekonomi yapıyorlardı. Ama şimdi Fransız çalışan tatile gitmek için bankadan borç alıyor. Burada anlatılmak istenen, toplumda çalışanların yoksullaştığıdır. Avrupa’da yoksullaşmanın evrensel bir olguya dönüştüğünü görmek önemli. Burjuva sınıfının zenginleşmesi devasa bir büyüme içinde olurken, çalışan sınıf her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Bu paradoksal çelişkinin bir noktadan sonra çekilmez hale geleceği kesin.
Avrupa’da barınma maliyetleri, genellikle gelirin önemli bir kısmını oluşturur. Konut piyasası, özellikle büyük şehirlerde oldukça rekabetçidir. Yasal bir yoksulluğa dönüşen asgari ücret, kira karşısında gerçek manada yoksulluk yaratıyor. Bugün işçi sınıfının alım gücü, düne göre daha da zorlaşıyor. Tüketim alanındaki sektörde görülen pahalılık, insanın günlük yaşantısında belirgin hale gelmiş durumda.
Avrupa’nın en büyük ekonomisi, büyük bir kriz içinde bulunuyor. Krizin yükünü yine toplumun çalışanları ve yoksulları çekiyor. Almanya’da resmi verilere göre; 5,5 milyondan fazla işsiz var. Ve devlet bunlara yaşamaları için ayda 563 euro veriyor. 563 euro ile ancak insanlar en fazla on gün yaşayabilirler. Bu ödemeyle işsizler hangi giderini karşılayacak.
Almanya’da yasal asgari ücret 1450 euro . Fransa’da 1450 euro. Bu iki büyük ekonomide asgari ücretle çalışanlar yoksulluğun altında yaşamak zorunda. Asgari ücret Avrupa’da yasallaştırılmış bir yoksulluk statüsüdür. Açlık sınırında asgari ücretle çalışmak zorunda bırakılanlar, ek işte çalıṣmak zorunda kalıyor.
Milyonlarca insan tatil yapma şansı bulamıyor. İstediği gibi yaşama imkanı yok. Açlık sınırının altında bir gelirle aile ve birey yarınından nasıl emin olabilir? Asgari ücretle insanlar nasıl yaşayacaklar, nasıl yarınından emin olacaklar? Kapitalist sistemde çalışan nüfusun hiçbir geleceği kalmamıştır. Avrupa’nın genelinde işçi sınıfı her gün biraz daha yoksullaşarak ekonomik zorluklar içinde bulunuyor. Dünyanın hiçbir coğrafyasında emekli maaşı insana rahat ettirecek miktarda bulunmuyor. Emeklilik maaşı hiçbir zaman insanın ihtiyacını karşılayacak durumda değil. Emekli minimum düzeyde düşük bir maaşa mahkum ediliyor. Almanya’daki 25 milyon emeklinin ezici çoğunluğu asgari ücretin altında ücretle yaşıyor. Hayatın en verimli yıllarını çalışarak geçiren işçi sınıfı, emekli olduktan sonra yoksulluğu büyüyor. Almanya’daki resmi asgari ücret çalışan sınıfın yoksul yaşamasının nedenidir. Asgari ücretle çalışanların ay sonunu getirme şansları yoktur. Avrupa’daki ekonomik ve politik gelişmeler, yarınlar için iç açıcı görünmüyor. Avrupa’nın iki ekonomik gücünde yaşanan kriz, AB içindeki diğer ülkelerin ekonomisini doğrudan etkiliyor.
Avrupa’ya göçmenler çalışmak için gelmezse, Avrupa ekonomisi ciddi bir ilerleme gösteremez. Avrupa’da kapitalist sistemin yürümesi için göçmen işçilere ihtiyacı var. Bu tam bir realite. Kapitalist sistem zenginleştikçe, halka karşı daha zalim oluyor. Son on yıldır Avrupa’da milli faşizm tırmanışta bulunuyor. Zira toplumda açık açık görünen ekonomik kriz üzerinde inanılmaz demagojiler yapılıyor. Yerli Avrupa halkı, bu manipülasyonlardan etkileniyor. Gerek AB sınırları içinde, gerekse Avrupa’nın tek tek devletleri içinde son çeyrek asırdır faşizm adım adım yükselişe geçti. Artık Avrupa’da faşizm tamamen ürkütücü bir olgu. Faşizm Avrupa’da aynı nitelikte ırkçı politikalar yaparak gelişiyor. Yabancı çalışanların üzerinde, yerli Avrupalılar manipüle ediyor, yabancı uyruklu çalışanları düşmanlaştırmak için yoğun bir propaganda yapılıyor. Avrupa’da faşizmin günah keçisi göçmen işçilerdir. Faşist demagojinin yoğunlaştığı önemli noktalardan biri de, göçmen işçilerle, Avrupalı işçileri karşı karşıya getirmek ve düşmanlık geliştirmektir. Bu noktada faşizm Avrupa’da çok güçlü bir toplumsal etkinlik yarattı.
Faşist fikirlere duyulan ilgi, direk yaşanan ekonomik ve politik krizle ilgili. Ekonomik kriz derinleştikçe, faşist politikalar halk arasında sempati toplamaya başlıyor. Son çeyrek asırdır ekonomik kriz büyüyor. Devletler krizin cezasını toplumun çalışanlarına yüklüyor. Göçmenler olmasa demagojisi aldatıcı bir şekilde taraftar topluyor. Halbuki göçmen işçilerin olmadığı bir Avrupa, daha büyük sorunlarla karşı karşıya gelecektir. Bugün yaşanan ekonomik krizden daha büyük sorunlar doğuracak. İşçi sınıfını karşı karşıya getirmek burjuva sınıfın bir vazgeçilmezidir. Avrupa’daki nüfusun artmamasından dolayı görülen sorun, göçmen işçilere olan ihtiyacı daha önemli hale getirmektedir. Burjuva sınıfının bir bölümü ırkçı partilerin politikalarına destek sunmaktadır. Avrupa’da işçi sınıfının ve diğer halk kesiminin yoksullaşmasının nedeninin, göçmen işçiler olmadığını, ekonomik krizin temelinde kapitalist sınıfın her şeye sahip olma egosunun yattığına dair bir politik mücadele verilmeli. Yarın Avrupa işçi sınıfının geleceği daha büyük sorunlara açık görünüyor. Çalışanların ırkı olmaz bilincini güçlendirmek önemlidir. Avrupa’da en berbat, en zor ve ağır işlerde yabancılar çalışmasına rağmen, faşist propaganda etkili oluyor ve halktan taraftar buluyor. Avrupa’da faşizme karşı mücadele öncelikli bir sorun haline geldi. Yakın gelecekte Avrupa’nın içinde yer alan ülkelerde faşist iktidarların oluşması mümkün. Bu durumu engellemenin yolu. Doğru politik söylemlerle Avrupa halkını aydınlatmaktır. Birinci ve ikinci dünya savaşında yaşanan ekonomik kriz, küresel sermayenin kendi eseri olduğunu doğru bir perspektif içinde halka anlatılmalı. Bunun için solun mutlaka birlikte yürümek durumunda.
Milli faşizm politik alanında, son derece pragmatik bir noktaya gelmiş durumda. Propaganda alanında kullandığı argümanlar, solun politikada kronolojik bir şekilde iddia ettiği problemler. Bugün milli faşist ideoloji, halkın çıkarlarını önceliğine alan bir strateji izliyor. Toplumun yoksullaştığını, hayat pahalılığının arttığını iddia ediyorlar. İşsizliğin yarattığı zorluklardan söz ediyorlar. Milli faşizm halkı manipüle etmek için, ne kadar ciddi toplumsal sorun varsa, çözmeye aday oluyor, sınıf bilinçli işçiler dışında, toplumun yoksulları milli faşizmin demagojik söylemlerinden etkileniyorlar. Sol toplumsal sorunlara ilişkin iddialarını, bugün milli faşizm propaganda olarak kullanıyor. Milli faşizm ırkçılığı ve manipülasyon yöntemini sonuna kadar zorluyor. Pragmatik söylemlerle halkla diyalog kurabiliyorlar. Bir barbarlık ideolojisi olan milli faşizm kendisine yeni bir propaganda alanı yaratmaya çalışıyor. Kapitalist sistemin mimarı olduğu işsizliği ve yoksulluğu eleştiriyorlar. Radikal sol, yeni argümanlarla mücadele alanında olmalı. Milli faşizmin tüm mistifikasyonlarına yanıt vermeye hazır olmalıdır…
Robert Pekoz