İRAN İSRAİL İLE SAVAŞI GÖZE ALAMAZ
İsrail’in, Tahran’ın merkezinde en güvenli yerinde Hamas lideri İsmail Haniyye’yi öldürmesi sonucu ortaya çıkan yorumlar, senaryolar, tartışmalar bolca yapılıyor. İran’ın mutlaka bir misillemeyle İsrail’e yanıt vereceği noktasında bir eğilim yüksek sesle konuşuluyor. “İran, geleneği olan büyük bir devlet”, türünde iddialar bugün ne işe yarıyor bilmiyorum. İran devletinin bugünkü gerçeği neyse, İran odur. “İran Ortadoğu’nun en güçlü devletidir, mutlaka İsrail’e yanıt verecektir, yanıt vermediği durumda prestiji sarsılacak” türünde bir dizi argüman ortalıkta dolaşıyor. Bu tür içi boş spekülatif tezler gerçeği yansıtmıyor. İran’ın gerçek durumu analiz edilmeden, doğru politik analizlere ulaşmak zor görünüyor. İran’ın, İsrail karşısında birçok kez zor duruma düştüğü biliniyor. İran’ın İsrail’e karşı geniş çaplı bir savaşı göze alması mümkün değil. Müslüman coğrafyasında ortaya çıkacak bir savaş, bütün bölge devletleri için risklere açıktır. İran’ın direk İsrail ile bir savaşa girmesi çok mümkün görünmüyor. Ortadoğu’da yaşanan politik senaryoları anlayana aşk olsun.
İran ve İsrail çatışması bilinmeyen bir durum değil. İran hiçbir koşulda, İsrail’le uzun soluklu bir savaşı göze alamaz. Ortadoğu uzmanlarının spekülatif söylemlerinin pratikte bir karşılığı yok. İran Ortadoğu’da sevilen bir devlet değil. Ayrıca iç dinamikleri çok problemli ve patlamaya hazır durumda. İran’ın içerdeki karnı fazlasıyla yırtık durumda. Çünkü molla faşist rejim, halkına zulüm ve şiddet kullanarak ayakta duruyor. İran’ın İsrail karşısında alacağı yenilgi, İran’da inanılmaz toplumsal çatışmalara neden olacaktır. Molla rejimini hiçbir güç kurtaramayacaktır. İran’ın başka bir dezavantajı, ekonomik olarak büyük bir kriz içinde olmasıdır. Baskıcı faşist molla rejime karşı kitlesel ayaklanmaların olması kaçınılmazdır. Amerika ve İsrail karşıtı kullanılacak dincilik, milliyetçilik argümanların bir karşılığı olmayacaktır. İran’ın geçmişi üzerinde yapılan güçlü devlet propagandası, İran’nın yeni ve tehlikeli bir macerayı, göze alması çok uzak bir itimal. İsrail İle savaşmak ABD, İngiltere ve Batı ile savaşmak anlamına gelir. İsrail’in yenilgisi, Ortadoğu’da ABD, İngiltere ve Batı için onarılması çok zor bir sürecin başlangıcı demektir. Ortadoğu’da ve Balkanlar’da ABD üslerinin yoğunluğu dikkate alındığında, İran’ın İsrail İle bir savaşa gireceği tezi girmesi ciddi bir argüman değil. İran en fazla, kendi halkına, biz karşılık verdik imajını vermek için, İsrail’in de kabul edeceği bir ‘saldırı’ yapabilir. Yakın bir geçmişte bu oyuna şahit olduk.
İran’ın faşist molla devleti, kendi halkı ile barışık değil. Devlet olarak her an patlayacak bir toplumsal muhalefet var. Ayrıca İran’ın faşist molla devleti ekonomik olarak bir savaşı kaldıracak durumda değil. Ortadoğu’yu yeniden bir iç çatışmaya sürüklemenin küresel bir strateji olduğu bilinmeli. Ortadoğu’daki küçük çaplı çatışmalar küresel güçlerin işine yarıyor. İsrail’in son zamanlardaki siyonist ve soykırımcı politikalarına vesile olan Hamas’ın İsrail saldırısı, madalyonun kara yüzüdür ve savunulacak bir tarafı yok. Kimi İslamcı cihatçı örgütlerin iddialarına göre, 2027 yılında İsrail diye bir devlet kalmayacak. İsrail’in politik olarak çok sertleşmesinin nedeni, bu spekülasyonun gerçeğe dönüşmesini engellemektir.
Konjonktür Kürtlerin birliğini zorunlu kılıyor.
Kürtler açısında olası İsrail–İran savaşının sonucunun en belirgin özelliği; Kürtler için özgürlük mücadelesinin alanını genişletmektir. Kürtler elbette bir savaştan yana olmazlar, ancak savaş başladığında kendi politik çıkarlarını öncelliğine alan bir strateji geliştireceklerdir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Kürtler Ortadoğu’da bir vekalet savaşı içinde olmaz. Kendi halkının geleceğini öncelliğine alacaktır. Bugünkü konjonktürde Ortadoğu’da savaş isteyen tek güç İsrail’in olduğu çok belirgin durumda. İran’ın, İsrail’e saldırması bir tarz intihar olabilir. Ortadoğu bir bölge olarak, çeşitli halkların bir mozaiği durumunda. Bu mozaik kendi içinde parçalanmış ve savaş halinde bulunuyor. Ortadoğu’daki etnik kimlikler arasında, Kürtler belirgin bir yer işgal ediyor. Kürt ulusal hareketi geniş bir coğrafyayı ve dört devleti etkileyen bir mücadele içinde. Dört devlet, bu nedenle ulusal Kürt hareketine düşmanlık yaparak, patlayabilecek bir bombayı ellerinde bulunduruyor. Ortadoğu’da barış çizgisini elinde tutan Kürtler. Çünkü Kürtler kendi coğrafyasında ve yaşadıkları alanlarda, diğer halklarla ilişkileri eşitlik ilkesi üzerinde yürütülüyor. Bana göre; Ortadoğu’da Kürtler açısından yeni bir dönemin başladığı görünüyor. Kürtlerin bu konjonktürle daha rasyonel ve mantıklı bir öngörüyle birleşmeleri tarihi bir sorumluluktur. ABD’nin Ortadoğu’da olması Kürtler için bir avantajdır. Kürtlerin bu durumu kaçırmamalıdır.
Kürdistanı işgal eden dört devlet, kendi tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Kürt partileri birbiriyle dalaşma yerine, birbirlerine zeytin dalı uzatmak durumunda. Bütün Kürtler birlik olursa, birliğin gücü ulusal bir direnişe ve Kürt ulusal devletinin doğmasına vesile olacaktır. Fırsatları kaçırmak geleceğin çıkmazıdır.
Türkiye’nin şimdiki atmosferde bir sözü bulunmuyor. Ortadoğu’da Erdoğan’ın şarlatanca konuşmaları dışında, Türkiye’nin bir ağırlığı kalmadı. Erdoğan ilk defa Ortadoğu da eli-kolu bağlı durumda. Bu nedenle Erdoğan İsrail-İran savaşından yanadır. Daha doğrusu Ortadoğu’da Erdoğan’a kemik kalmadı. Elbette Erdoğan bu niyetini açık açık konuşmaz. İsrail’i tehdit eder görünür, bolca küfür eder. Erdoğan’ın Ortadoğu da eş başkanlığı kuru bir yaprağa dönüştü. Şimdi TC’nin tek düşmanı Kürtler. Ortadoğu şimdi kaynayan bir kazan gibidir. Bu kazanda yanmayacak olan Kürtler olmalıdır. Kürtler için ilk defa birleşmenin bütün maddi koşulları hazır. Kürtlerin birleşmekten başka çaresi yok. Birlikte olmak istemeyen bir Kürt partisi tarihin en büyük ihanetini yapmış olacaktır. Kürtler hızla birlik için diyaloga geçmek zorunda.
Robert Peko