EGEMEN ULUS IRKÇILIĞIN “RADİKAL SOLDAKİ” ETKİLERİ ÜZERİNE

Makale

EGEMEN ULUS IRKÇILIĞIN “RADİKAL SOLDAKİ” ETKİLERİ ÜZERİNE

“Kim Kürt sorunu öne çıkarıyor sa, o Kürt Milliyetçisi oldu”.

“Marksist / Leninist” (Türk solu ), Kürt sorununun çözümünü ‘Leninist’ bir espri içinde düşününce, problemin önemini yeterince anlama dı ve kavrama dı. Kürt sorunun yakıcı ve etkileyici bir problem olduğu realitesi, mücadelenin akışı içinde dilendiren, öne çıkaran ciddi bir “Marksist /Leninist” politik akım, örgüt olmadı. Kürt Milli meselesi, ya da “Ulusların kendi kaderlerinin tayin hakkı” üzerinde yürütülen polemiklerin teorik ve politik vizyonu, dar ve yetersiz oldu. Bu noktada yaptığım genelleme doğruya çok yakın. Kimi sol politik akımların, Kürdistan gerçeği üzerinde farklı eğilimlere sahip olsa da, teorinin politik çerçevesi, pratik olarak, egemen ulusun ideolojik çizgisinden kopmayı baṣaramadı. Sorun kimi soyut doğruların kabulü değil. Sorun pratikte yürütülen mücadelenin nasıl bir nitelik aldığı gerçeğidir. Katı sınıfçılık hayranlığı, Kürt sorunun önünde bir barikat oldu. Kürdistan’ın sömürgeleştirildi, işgal edildiği bilinci tam kavanamadı. Kürt ulusunun toplumsal dinamiklerinin tarihsel nazikliği tam anlaşılmadı.

Gerilikle, gerçeği yakalayamamak “Marksist /Leninist” ( Türk Solun ) tarihsel bir geleneği olduğu bilinmelidir. İbrahim Kaypakkaya için özgün bir not düşmek önemli. Ancak İbrahim Kaypakkaya da Kürt meselesindeki değerlendirmesi de sorunlu. Cumhuriyetin şekillenmesi ile birlikte ortaya çıkan egemen ulusun ideolojik ve teorik vizyonu, Kürt ulusunun inkarı eden bir politikaya dönüştü. Politik mücadelede elbette işçi sınıfın tarihsel bir önemi var. Ancak, sömürge bir ulusun mücadelesi, sınıf mücadelesi de ayrı düşünülemez. Bu tür soyut iddialar solun dünyasında az değil. Pratik ise, başka bir telde çaldı. Politik üstünlük yaşadığı konjonktürü doğru analizine bağlıdır. Bir toplumun Toplumsal dinamikleri doğru analizi, başarının yolunu hazırlar. Solun lügatında var olan genel doğrular, işlevi olmayan söylemlere dönüştü. Bu noktada iyi niyet sorgulanması yapılamaz. Kendimize denk düşen bir doğrudan, teori yaratmaya çalışmak her zaman sorunlu bir durumdur. Politik mücadelede zaman ve mekan, ya da konjonktür elbette önemli. Bunun önemi toplumsal sorunlarda en başat olanı yakalamaktır, Kürt sorunu ikinci derecede bir toplumsal sorun olarak görüldüğünde, “Türk solu” iki mücadele alanda etkili olamadı. Ne sınıfa gidildi, ne de Kürt halkına. Solun dünyasındak soyut doğrular, pratikte işlevsiz oluyor.

Cumhuriyetle birlikte gelişen egemen Türk ulusal kimliği, ideolojik olarak Kürtleri inkar eden örgütlü bir mücadeleye dönüştü. Kürt realitesinin inkarı politik dilde ve uygulamada etten kemiğe bürünmüş olarak karşımıza çıkıyor. Bu perspektif tamamen devletin stratejisine dönüştü. Her kürt direnişi ezilmesi gereken bir düşman olarak görüldü. “Türk Solun” esas çelişkisi, Kemalizmin yarattığı faşist ideolojik değerlerde kopamdı, kopamadı. Bu durumu iyi niyetten bağımsız düşünmek daha doğru olandır. Büyük devlet yaratmanın etrafında dönen manipülasyonlar, Kürtlerin tarihinde soykırıma dönüştü. Egemen ulus devletinin ideolojik ve politik perspektifin, geliştirdiği inkarcılık, “radikal sol” tarafından tam anlaşıldığı söylenemez. “Radikal Solun” entelektüel birikimi, egemen ulus ideolojisini aşacak düzeyde olgunlaşmamış olduğunu görüyoruz. Zaman zaman gerçeğe yakın soyut söylemler, politik faaliyette bir karşılığı olmadı. Bir bütün olarak “radikal sola” egemen olan ideolojik formasyon ve ideolojik değerler, başlı başına bir etüt sorunu olmak zorunda. Leninizm, ulusal sorunun proleter devrimin çözmesi gereken önemli bir sorun olarak görür. Sömürge ve işgal altında olan Kürt sorununu Leninci kalıba alırsan, farklı ihtimalleri dahada ötelemiş olursun. Lenin toplumsal sorunların çözümünü devrime bağlaması yanlış görünmüyor. Ancak ulusal sorunun çözümü ne daha esnek bir perspektifle bakmak önemlidir. Ulusların “kendi kaderlerinin tayin hakkı” proleter bir devrimle ilişkisi doğru anlaşılmamış olduğunu pratikte anlıyoruz.

20. Yüzyıl da, Ulus devletinin en belirgin ideolojik felsefesi, tek bir ulus kimliğini yaratmak üzerinde odaklandı. TC’nin kuruluş felsefesi tek ulus kimliğinden bağımsız değildir. TC’nin , diğer etnik kimlikleri Türkleştirme faaliyetleri tam bir asırdır devam ediyor. 20. yüzyıl boyunca Türk entelektüeli ve aydını, Kemalizm üzerinde inşa edilen Kürdü yok etme projesine ciddi bir tepki vermedi. Türk “radikal solun” tarihsel çelişkisi budur. Cumhuriyetin “Milli misaki” sınırların koruması stratejisine Türk enetelektüeli ve aydını reaksiyon göstermedi. Gösterilen tepkiler çok etkisiz kaldı. Tepki vermediği gibi, özgürlük arayan Kürt isyanları nın dış güçlerle ilişkilendirilerek TC’nin yıkıcı ve katliamcı politikasına destek oldu. Peki neden bu noktada “Türk Solu” , uygun tepkiler gösterilmedi. Devrimi ve devrimci mücadeleyi Milli ve Misaki sınırlar içinde tutmak, Kemalist ideolojiye verilmiş bir ödül. “Radikal solun” tarihi yanlışı Kemalizmi bir devrim olarak görme esprisi, kimi hastalıklı fikirlere bağımlı bir sol oluştu. Hala Türkiye’de solun büyük kısmı, Kemalizm hayranlığında bağını koparmış görünmüyor. Politik alanda kemalizm, solun ideolojik ve politik dünyasında daha netameli sonuçları olacaktır.

Türkiye “Marksist / Leninist” hareketin düşünme metodu, homojen bir devlet yaratma mantığına ‘dayandırdığı’ için, egemen ideolojiden kopma noktasında sıkıntılar yaşadı. Mustafa Kemal’in temel stratejisi, bir Türk ulus devleti yaratma projesi oldu. Attığı bütün politik adımları bu mantık içinde düşündü. Bunu gerçek hale getirmek için, farklı ulusal ve etnik kimliklerin yok sayarak, birleştirici bir tek Türk kimliği yaratarak, diğer etnik kimlikleri Türk kimliğine bağımlı hale getirdi. Egemen Türk kimliğin korunması, diğer kimlikleri soykırımla cezalandırdı. “Radikal Solda” Kürt meselesini, bir ulusal sorun olmaktan çok, sınıfsal bir sorun olarak görmesine vesile oldu. Yanlışlık tamda bu düşünme metoduyla başladı. Kemalizm üzerinde yükselen ırkçı ideoloji, bağımsızlık esprisine alınınca, anti emperyalist mücadele argümanın yarattığı manipülasyon , Kürt ulusal sorunun çözümünü sekteye uğrattı. Türkiyede ulus devleti ideolojik ve politik olarak, Kürt sorunun inkarı oldu. Türk egemen ulusal devleti, Kürt gerçekliğini inkar ederek, kurulan senaryo bir asırdır devam ediyor. Kısacası TC’nin kuruluş felsefesi, Kürdün inkar oldu.

Devrimcilik sınırları içinde “TC’nin bölünmez bütünlüğü söylemi çok ince bir şekilde “Türkü Solu” tarafından savunuldu. Kürt gerçekliğinin inkarı egemen ırkçı ideoloji ile uyumlu hale geldi. İşin en trajik yanı ise, Türk solunda etkili olan Kürtler tarafından savunuldu. Benim Enternasyonalist perspektifim , kendi ulusumun hak arayışına zarar verdi. Hangi sömürge olursa olsun, ulusal talepler devrimci nitelikte olur. Biz, Ulusumuzun taleplerini anlamaktan zorlandık. Her Kürt direnişinin sosyal içeriğini, taleplerini geri ve feodal olarak düşündük. Kürtlerin ulusal sorununu taleplerini, sosyalist bir devrimin gerçekleşmesine endeksledik. Kürt ulusal bilinci kendi kimliğini buldukça, Kürt sorunun çözümünde kendi realitesi içinde yürümeye başladı. İdeolojik olarak Kürt ulusal hareketi Türkiye’de yapılacak bir devrimin engeli olmadı. Tam tersine batıda sınıf mücadelesinin yükseltmek için birlikte kolektif çalışmayı öngördü. “Radikal Türk solu”, Kürt ulusal bilincindeki dönüşümü anlamakta zorlanıyor. Kürt ulusal hareketi, Kürtlerin kendi kaderlerinin tayin hakkına daha evrensel bir perspektifte bakınca, “Türk solcu aydınlar” çeşitli vesilelerle tepki veriyor. Sonuçta “bir ulus devletine ihtiyacımız yok” diyen paradigma, “radikal Türk solu’nun” düşünmeye zorlamıştır. “Radikal Türk solu”, Kürt sorununda merkeziyetçi ve devletçi düşünme kültürünü sorgulamaldır. Kürt hareketinin büyümesini bir tehdit olarak görmemeli. Her türlü dayanışmayı ve birlikte mücadele etmede ısrarcı olmalıdır.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir