BUGÜN 12 EYLÜL 1980
Bugün ‘Asmayalım da besleyelim mi’ ? cümlesinin vuku bulduğu gündür.
12 Eylül 1980 aynı zamanda “ Darbeyi yapan bizim çocuklar “ söylemin tarihidir.
12 Eylül gecesi, ordu içinde bir konsept oluşturan darbeciler, emir komuta zinciri içinde hedeflerine kolay ulaştı. Gece saat 02.00 itibariyle tanklar sokağa çıkmaya başladı. Önce hem başkent Ankara hem de İstanbul’da kritik noktalar ele geçirildi. Birlikler önceden belirlenen hedeflere doğru harekete geçti. TRT ve PTT binalarına el konuldu. Böylelikle iletişim susturuldu. Ve Türkiye’de karanlık bir tarihin ilk adımları atıldı. ABD’nin darbe yapanlar “bizim çocuklar” açıklaması darbe sürecin nereye evrileceğini gösteren bir olgu olmuştur.
12 Eylül 1980 zulüm, işkence, idam ve ölüm tarihidir. Türkiye ve Kürdistan’da 12 Eylül 1980 Emir-komuta zinciri içinde karanlık ve acı dolu unutulmaz bir tarih kesitinin başlangıcıdır. 99 yıllık TC tarihinin 3/2 lik bir kısmı tek parti diktası, sıkıyönetimler ve darbeler tarihiyle anılır. Tarihinin hiçbir döneminde demokrasinin “D”sine bile rastlanmamıştır. T.C dışarıda emperyalist ağa babalarına karşı el pençe divan yalak bir politika izlerken, içeride ise oldukça despot kitleleri korku psikolojisiyle yönetme politikalarında ısrar etti. Kitlelere sürekli dört tarafımız düşmanla çevrili, komünist Bulgar, kahpe Yunan tarihi dış düşmanlar olarak ilan edilirken içeride ise Kürtler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar Pontuslar, Pomaklar ve başta Aleviler olmak üzere diğer dini azınlıklar’da iç düşman olarak ilan edildiler. TC nin kuruluş temellerine damgasını vuran tekci, ırkçı, dışarıda mandacı, içeride despot karakter günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün deyim yerindeyse, Anadolu, mezopotamya halkları 12 eylül 1980 askeri faşist darbesinin bin kat daha ağırlaştırılmış ını yaşamaktadır.
YOLDAŞLAR
12 mart 1971 karanlığı TKP- ML – THKO ve THKP-C atılımıyla parçalandı. 12 eylül 1980 karanlığı 15-16 ağustos Eruh- Şemdinli direnişleriyle parçalandı. Bu gün’de böylesi bir eşiğin önündeyiz! ya ! bu eşiği aşıp büyük kazanacağız ya da olduğumuz yerde kalıp insanlık üç nesil daha demokrasinin d sini bile ağzına alamayacak şekilde kaybedeceğiz. Ölüm, terör, işkence, ırkçılık TC tarihinin gerçek yüzü olarak 99 yıldır devam ediyor. 99 yıldır sistematik ve sürekli olarak devrimci sol düşmanlığı üzerinde bir strateji ve devlet politikası inşa eden TC, tarih 12 Eylül 1980 gösterdiğinde Türkiye halkları acılarla dolu bir karanlığa içine alındı. 12 Eylül Türkiye’de çok ağır bir karanlık bir dönemin başlangıcıdır.
12-Eylül faşist cuntası, Türk-İslam sentezi projesinin gerçekleştirmek için Kanlı bir tarihi yazarak başladı. Anayasayı uygulamada kaldıran darbeciler, ardında TBMM lağvederek askeri faşist faaliyetlerinin ilk adımın atılar. Türkiye de sıkıyönetim ilan eden faşist askeri darbeciler, birkaç sivil toplum kuruluşu dışında, yasal bütün dernekleri, partileri, mesleki örgütleri kapatarak işe başladı. Kısaca yasal olarak kurulan bütün kurumların faaliyetini durdurdu. Dinci kurumlar hariç.
Faşist askeri darbe karanlık ve acı günlerin başlangıcı olurken, yıllarca hafızalarda silinmeyecek ve asal unutulmayacak idam kararlarının, işkence de infazların hikayesinin sahibi oldu. Genel olarak devrimci solu hedef alan 12 Eylül askeri faşist darbesi. Sağ-sol ayrımı üzerinde bolca demagoji yaparak, düşmanlık stratejisinin Devrimciler olduğunu kamufle etmeye çalışsa da, uygulamaların hedefinde devrimci ve solcuların olduğu kısa zamanda görüldü.
Faşist askeri darbecilerden Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği ‘asmayalım da besleyelim mi ?’ cümlesini unutmak mümkün mü ? Eren’in idam kararı, yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli güvenlik konseyi tarafından yaşı büyütülerek infazı gerçekleştirildi. Bu olay tarihte belki yalnızca Türkiye’de yaşanan bir ilk barbarlıktır.
İşkence ve öldürmekle işe başlayan Kenan Evren ve çetesi, bir zalim ve zulüm mekanizması yarattı. Bütün cezaevleri, askeri kışlalar, karakollar, kimi kamu alanlarını, bunlar yetersiz gelince el koydukları okulları ve şantiyeleri işkencehaneye çevirdiler. “Falaka, elektrik verme, Filistin askısı, tazyikli soğuk su sıkma, aç ve uykusuz bırakma gibi klasik işkence yöntemlerine akıl almaz yenilerini eklediler. İnsanların makatına cop sokma, kanlı copu akrabalarına zorla yalatma, tutsakları lağım suyuna sokma, çukurlara biriktirilmiş insan pisliklerini zorla avuç avuç yemeye zorlama, köpeğe tekmil verdirtme, köpeği tekmil vermeyen tutsakların cinsel organlarına saldırtma, tutsakları karşılıklı tecavüz etmeye zorlama”. Ailesinin gözü önünde kadınlara zorla tecaviz etme, devrimci esirleri satın almak için öldürme tehditleri yapıldı. Kürdistan’da ölümlerin ve işkencelerin feryatları ise, Hitleri aratmayacak nitelikte oldu. Kürt olunca işkence ve işkence yöntemlerinin, bin kez daha gaddar ve acımasız olduğu belgelerle doğrulandı.
“Yaklaşık bir milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 650 bin kişinin gözaltına alındığı 12 Eylül’ün işkencehanelerinde toplam 491 kişi yaşamını yitirdi. İşkencede sakat kalanların sayısına ulaşmak kolay değil. 1353 kişiyi gözaltında kaydettirildi”. Binlerce devrimci vatandaşlıktan atıldı. Kırmız bültenle binlerce devrimci uluslararası platformda aranır hale geldi. Bununla yetinmedi; siyasal dengenin sola kayan belini kırmak, toplumun sisteme isyana yüz tutmuş bilincini ve uyanışını durdurmak için uzun zamanlı bir sürecek olan bir avı başlatıldı. Yukarıdaki resmi rakamlar kaça katlanılarak gerçeğe ulaşabiliriz acaba ?
Dinciliğin gelişmesi için özel çaba içinde olan faşist generaller , din dersini okullarda bir zorunluluk haline getirdiler. Yaygı ve çok yönlü bir din propagandası eğitime verilmeye başlanıldı. Kültür ve sanat değerleriyle düşmanlık içinde olan generaller, Yaklaşık bin film sakıncalı bulunarak yasaklandı. Sayısız kitap yakıldı, yüzlerce kitap yasaklandı ve yayında kaldırıldı. Sanatçılara işkence yapıldı, cezalandırıldı ve hapse atıldı.Toplumun bütün ilerici ve devrimci kesimleri Cuntacıların hedefinde oldu. Binlerce öğretmenin, yüzlerce üniversite görevlisini ve gazeteci işinden edildi.. Bunlarla ilgili binlerce yıla varacak hapis cezaları istendi. Yine binlerce insan sakıncalı diye çalışması engellendi.
Kenan Evren- Turgut Özal ve Erdoğan’dan oluşan strateji bugün kanlı bir şekilde devam ediyor. Zulüm, terör, şiddet ve ölümler çok boyutlu olarak işlev görüyor. Çok zalim ve acımasız bir İslamcı faşist diktatörlük yarattılar. Erdoğan’ın Ümmet üzerinde Türkiyeyi Ortadoğu İslamcı gericiliğin içinde tutmaya çalışması tarihsel bir yanılgı olmaya devam ediyor. Türkiye halkları Türk-İslam soslu ortaçağ faşizmini kabul etmiyor. Gerici faşist İslamcı politikalar üzerinde sert bir kutuplaşma yaratan Erdoğan, hedefine ulaşma şansı yoktur.