Kerim Tepeli – Son Vagon

Kültür/Sanat

Gece yarısıydı. İstasyonda tek bir ışık yanıyordu. Ortalık zifiri karanlıktı. Peronda, terk edilmiş gibi görünen bir tren tek başına duruyordu.

Selim, gece yolculuklarına alışkındı. Ama böylesine sessiz, böylesine sakin bir istasyonu ilk kez görüyordu. Yapayalnızdı. Biraz da tedirgindi. Son vagona doğru yürürken, içindeki sesler birbirine karışıyordu. Bu trenin nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Ön camında solmuş harflerle sadece şu yazı vardı: “Meçhule.”

Vagon artık boş değildi. Her biri farklı bir hikâyeyle dolu birkaç yolcu oturuyordu. Selim cam kenarına geçti, gözlerini dışarıdaki karanlığa dikti. İstasyonun ölü ışığında yıldızları görmeye çalıştı. Göremeyince içinden bulutlara kızdı. Çünkü bu umuda yolculuğuna yıldızların eşlik etmesini istiyordu.

Tren hareket edip ölü ışığın egemenliğinden kurtulunca, yıldızlar bir seremoni gibi parlamaya başladı. Selim’in içine çöken yalnızlık, umutsuzluk, ölümün karamsarlığı yavaş yavaş dağılmaya; umuda olan inancı güçlenmeye başladı.


İlk durakta yaşlı bir adam bindi. Adı Rauf’tu. Gözleri uzaklara dalmış, sesi yorgundu.

Rauf: “Bu tren nereye gider?”

Selim: “Umuda. Sevgiye. Özgürlüğe.”

Rauf başını salladı.
“Ben o durakları çoktan geçtim. Geriye dönmek istiyorum.”

Selim başını kaldırdı, alaycı bir şey söylemek üzereydi ama ihtiyarın yorgun yüzünü görünce sustu.

Selim: “Geriye dönmek için geç değil mi, babalık?”

Rauf: “Geç olduğunun farkındayım… Ama bir umut işte.”


İkinci durakta genç bir kadın bindi. Adı Elif’ti. Elinde “Eşitlik Üzerine” adlı bir kitap vardı. Kendinden emin ve yere sağlam basan bir edayla konuştu:

Elif: “Bu tren gerçekten oraya mı gidiyor?”

Selim: “Evet. Ama yol uzun.”

Elif: “Ben inmeyeceğim. Sonuna kadar gideceğim.”

Rauf, alaycı bir sesle araya girdi:

Rauf: “Gençlikte hep böyle olur. Sanırsın ki bir kitapla dünya değişir.”

Elif, gözlerini Rauf’a çevirdi:

Elif: “Bir kitapla değil belki… Ama bir fikirle başlayabilir.”

Rauf: “Bırak kızım, okuyorsunuz o kitapları, hepiniz anarşik olup huzuru bozuyorsunuz!”

Elif, yüzünde öfkeyle ama net bir ifadeyle:

Elif: “Biz anarşik falan değiliz. Bu sistemin haksızlıklarına karşı çıkıp daha güzelini kurmaya çalışan, toplumun aydınlık yüzüyüz.”

Rauf, başını yana eğip gülümsedi:

Rauf: “O zaman… Ben geçtiğim duraklara geri gidebilir miyim?”

Vagondaki yolcular bu söze güldü.


Vagonun diğer ucunda, kendine “Yosma” diyen bir kadın oturuyordu. Adı bilinmiyordu. Gözlerinde hem acı hem alay vardı. Sessizliği o bozdu:

Yosma: “Yanlış trene bindiniz. Bu tren umut taşımaz. Bu tren, kaçış trenidir.”

Selim, ona döndü:

Selim: “Ben kaçmıyorum. Ben taşıyorum. Geceye aydınlığı, güneşi çocuklara, eşitliği kadınlara, özgürlüğü insanlığa.”

Yosma kahkahayla güldü:

Yosma: “Güneş mi? Çocuklar mı? Özgürlük mü? Hepsi birer masal. Bu trenin sonu yok. Sadece raylar var, sonsuza uzanan.”


O anda vagonun kapısı açıldı. Genç bir çocuk girdi. Adı Umut’tu. Gözleri ışıl ışıldı.

Umut: “Ben ilk defa tren görüyorum! Nereye gidiyoruz?”

Selim, eğildi, gülümsedi:

Selim: “Güneşe doğru.”

Rauf, camdan dışarı baktı:

Rauf: “Güneş batıyor, farkında mısınız?”

Elif: “Ama yeniden doğacak.”


Vagonda bir sessizlik oldu. Herkes kendi iç yolculuğuna döndü. Tren ilerledikçe dışarıdaki karanlık yerini sabaha bırakıyordu. “Meçhul”, artık bir korku değil, bir umut hâline gelmişti.

Selim, camdan dışarı bakarken içinden geçirdi:

“Bu son vagon değil. Bu, ilk adım.”

0 Paylaşımlar