Barış için yakılan silahlara karşı T.C.’nin çıkmazı – Celal Peköz

Makaleler

11 Temmuz 2025 tarihinde Kürdistan’da düzenlenecek olan sembolik “silah yakma” merasimi, Türkiye tarihinin en önemli barış girişimlerinden biri olarak kayda geçecektir. PKK, Abdullah Öcalan’ın ısrarla savunduğu “demokratik çözüm” çizgisine bağlı kalarak, yıllardır sürdürdüğü mücadeleyi barışçıl ve siyasal bir hatta dönüştürmek için defalarca adım atmıştır. Bugün gelinen noktada, silahlı mücadeleden vazgeçmeye hazır olduklarını sembolize eden bu törensel yaklaşımla Kürtler, bir kez daha barış için fedakârlıkta bulunmaya gönüllü olduklarını göstermektedir. Ancak bu fedakârlık, karşılığını hala bulmuş değil.

Sadece bir taraf barış istiyor gibi görünen bir manzara var

Barış, karşılıklı güven, sorumluluk ve adım gerektirir. Fakat Türkiye’de bu denge yıllardır yoktur. Kürt halkı ve Öcalan çizgisindeki siyasi hareketler, sayısız kez ateşkes ilan etmiş, çatışmasızlık süreçlerini gözetmiş, siyasal çözüm için diyalog çağrısı yapmıştır. Ne var ki devlet, her defasında bu çağrıları kendi taktik planlarına yedekleyerek oyalama siyaseti gütmüştür.

Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarı ise, barışa dair tek bir ciddi adım atmadan, yalnızca “terörsüz Türkiye” söylemiyle kamuoyunu manipüle etmeyi tercih etmektedir. Kürt liderine görüşmeler trafiğinde bir esneklik tanınmış sadece. Erdoğan’ın bu söylem, gerçek bir barış siyasetinin değil, Kürtlerin siyasal taleplerini bastırma stratejisinin dilidir. Erdoğan’ın amacı barış değil,  Kürt siyasetinin tasfiyesidir. Tersi olsa somut bir adım attar.

Terörün gerçek kaynağı kim?

“Terörsüz Türkiye” söylemi, Kürt hareketini tek taraflı suçlayan bir propagandanın adıdır. Oysa 40 yılı aşkın süredir süren çatışmalarda en büyük terörü uygulayanın, köyleri boşaltan, dil yasakları koyan, binlerce faili meçhul cinayet işleyen, cezaevlerini işkencehanelere çeviren Türk devleti olduğu açıktır.

Dersim’den Zîlan’a, Roboski’den Sur’a kadar uzanan katliamlar zinciri, terörün adresini net şekilde ortaya koymaktadır. Kürtler, bu devletin uyguladığı sistematik baskının mağduru olmuş bir halktır. Bugün hala binlerce Kürt siyasetçi cezaevindeyken, belediyelere kayyumlar atanırken, anadilde eğitim bir hak olarak tanınmazken, barıştan söz etmek, yalnızca Kürtlerin fedakârlıklarıyla mümkün olmaktadır.

Silahların yakılması barışa çağrıdır, ama bu tek başına yetmez

PKK’nin sembolik olarak silahları yakması sadece fiziksel bir eylem değil, siyasal bir mesajdır. Bu mesaj, “barışa hazırız, siz neredesiniz?” sorusunu içermektedir. Ancak Erdoğan’ın bu çağrıya vereceği yanıt şimdiden bellidir: sessizlik, oyalama ve kulağa hoş gelen bir kaç cümle.

Zira Erdoğan için barış, iktidarının bekasına aykırıdır. Kürt sorununu çözmek, demokratikleşmeyi, adaletin tesisi ve toplumsal barışın kurulmasını gerektirir. Bu ise Erdoğan’ın otoriter-faşizan rejimiyle taban tabana zıttır. Bu yüzden çözüm değil, çatışma üretmektedir.

Barış mücadelesi Kürtlerin onurudur

Bugün Kürt halkı sadece silah bırakmakla değil, siyasi ve ahlaki olarak da Türkiye’ye bir model sunmaktadır. “Demokratik bir çözüm”, halkların eşitliği, kültürel hakların tanınması ve çoğulculuk gibi taleplerle, Türkiye toplumuna da barış içinde yaşamanın kapısını aralamaktadır.

Ama bu kapıyı açmak için Ankara’nın da samimi olarak barışı istemesi gerekir. Ne yazık ki Erdoğan iktidarı, barışı değil; güvenlikçi politikaları, düşmanlaştırmayı ve milliyetçi söylemleri tercih etmektedir.

Barış için mücadele etmek gerekir

PKK’nin silahları yakması, tarihe not düşülecek bir sorumluluk örneğidir. Ancak gerçek barış, tek taraflı olmaz. Erdoğan’ın bu çağrıyı görmezden gelmesi, yalnızca Kürtlerle değil; bütün Türkiye halklarıyla barışa sırtını dönmesi anlamına gelir.

Barış, devletin lütfedeceği bir şey değil; halkların birlikte mücadeleyle kazanacağı bir haktır. Kürt halkı bu mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduğunu göstermektedir. Sıra barış isteyen herkesin bu çağrıya omuz vermesindedir.

0 Paylaşımlar