Tuzun da koktuğu bir rejimdeyiz. Her tarafta pislik kokuyor. Her türlü sahtelik Erdoğan’ın yarattığı sistem içinde meşrulaştırıldı. Meydanlarda ve sokaklarda satılık diploma ironisi yapılıyor.
“Torbacıdan başkomisere”, “hırsızdan vekile”, “imamdan bilim insanına” uzanan bu sahtekârlıklar zinciri zaten Türkiye’nin kara mizah arşivine çoktan girdi.
Yeni Türkiye’nin son yüksek teknolojik icadı, kendinden yapışkanlı, ısıya dayanıklı, su geçirmez sahte diplomalar. Üzerinde ne istersen yazılıyor. Prof. Dr., Müh. Av., Uzman Psikolog, Diş Hekimi, hatta “Yerli ve Millî Einstein” bile olabilir. Yeter ki sen iste. Gerisini printer hallediyor.
Cumhurbaşkanı’nın diploması hala ortada yok. 20 yıldır sorulan basit bir soru cevapsız: Hangi üniversiteden, hangi bölümden, hangi yıllarda mezun oldun? Diplomayı görmek isteyen vatandaşlar ise “fitneci”, “terörist”, “vatana ihanet eden” ilan ediliyor. Düşün ki ülkenin en tepesinde bile belge yoksa, diğer katlarda ne arayacaksın?
Parlamento desen zaten diploma çöplüğü. Son iddialara göre en az 30 milletvekili sahte diplomayla orada oturuyor. Elini kaldırıyor, yasaya “evet” diyor. Oysa hayatında ne anayasa okumuş, ne hukuk dersi görmüş. Ama yine de Anayasa değiştiriyor. Liyakatin yerini yağcılık almış. Diploman yoksa sorun değil, ama bir ağabeyin varsa her kapı açılır.
Ve şimdi bomba haber: Adana’da bir torbacı, sahte belgelerle başkomiser yapılmış. Düşünün, dün sokakta çocuklara uyuşturucu satan bir adam, bugün devletin polis teşkilatında, “terfi” etmiş. Ne güzel değil mi? Bu düzenin terfi sistemi de ne kadar çağdaş. Ne kadar karanlıksan, o kadar yükseğe çıkarsın.
Başka örnekler de bolca var. Sahte diplomayla bakan yardımcısı olmuş biri var. Geçmişinde ne lisans var, ne yüksek lisans. Ama bakanın sağ kolu. Karar veriyor, imza atıyor, milyonlarca liralık fonların üstünde dolaşıyor. Sormaya kalkarsan cevap hazır: “Devlet uygun gördü.”
Bürokraside ise tam bir kara delik var. KPSS’ye yıllarca hazırlanan gençler işsiz; ama sahte diploma düzenleyip sınavsız kadroya geçen binlerce kişi var. Öğretmen olmuş, ama tahtada yazı yazamıyor. Mühendis olmuş, ama cetveli ters tutuyor. Profesör olmuş, ama tezi sahte.
Sağlık sektörüne de uğrayalım: Sahte diplomalı diş hekimi, gerçek diş çekiyor. Bir hasta, yapılan tedaviden sonra konuşamaz hale geldi. Bakanlık inceleme başlattı, ama adam hala çalışıyor. Adamın elinde tabu gibi sahte diploma var. Ayrıca onun birde “dayısı” var.
Ve tüm bu rezaletin kutsal zırh, dindarlık. Tesettürlü bir sahtekâr, sakallı bir dolandırıcı, cübbeli bir müteahhit… Ne yaparlarsa yapsınlar, eleştirilemez. Çünkü “Allah için çalışıyorlar.” Yani hırsızlık yapıyor ama ‘niyet hayır’. Milyonluk yolsuzluklara karışıyor ama “tevazu sahibi.” Fakir halkın parasını çalıyor ama Cuma namazını kaçırmıyor.
Dinci tayfa artık neredeyse “ahlak dışı yaşamanın garantörü” oldu. Çünkü bu ülkede dindar görünmek, yalan söyleme ve çalma hakkı verir hale geldi. Cennete torpilli geçiş belgesi gibi kullanılıyor din. Hatta bazıları için sahte diploma bile değil, dua belgesi yeterli oluyor işe girmek için.
Ve işin trajikomik yanı şu: Gerçek diplomalılar işsiz, nitelikliler dışlanmış, dürüstler susturulmuş. Bu sistemde artık “dürüst olmak” bir kariyer engeli. Sahtekarlar kadroya geçerken, namuslular kapı önünde kalıyor. Yeni Türkiye bu. Kağıt sahte, liyakat sahte, ama koltuklar gerçek.
Bu düzenin adı artık demokrasi değil. Sahte diplomalılar cumhuriyeti.