ABD’de oligarşik süreç – 2

Makale

ABD’DE OLİGARṢİK SÜREÇ

Trump’un ağzında çıkacak bir cümle, bütün dünyada ilgi odağı oluyor. Ortadoğu’da ise spekülatif her kelimesine onlarca anlamlar yükleniliyor. Bunun anlamı, ABD’nin dünyadaki otoritesinin görecelide olsa Trump’la biraz daha pekiṣtiği sonucuna varmak mümkün.

Trump’la dünyadaki ekonomik ve politik krizin sorunlarını çözmek imkansız. Zira krizlere vesile olanlar küresel güçlerin kendisi. Trump’la dünya daha büyük problemlere açıktır. ABD’nin bugünkü ve gelecek çıkarlarını korumak için, diğer ‘dostlarını’ tehdit ediyor. Bu perspektif içinde ABD’nin “ortakları ile olan dostluğu” daha çekiṣmeli bir stratejiye evrilebilir Trump bugünden bir çatışmanın hesabı yapıyor. Onlarca yıla dayanan ABD ve Batı Avrupa ‘dostluğu’ sona erebilir.

Trump’un Avrupa’yı hedefe almasının temelinde, ekonomik çatışma yatıyor. Çatışmanın boyutu bir kaç yıl içinde dahada derinleşebilir. Çünkü ekonomik kavgalardan doğan rekabet, savaṣ gibi daha yıkıcı sonuçlara varabilir. Trump’un sınırsız egosu dünyada daha büyük bir krize açıktır. Bu egonun sorunları çözüm gibi bir derdi olmaz. Açık ve net olan bu realitedir.

Dünyada yeni bir Hitler olma potensiyeli taṣdığì belirgin. İç ve dıṣ politikada ABD’nin atacağı her adım olumsuz birçok ṣeye neden olabilir. Trump’un daha önce ne düṣündüğünü anlamak zor. Bunuda bilinçli olarak yapıyor. Belirsizliği ve çözümsüzlüğü tercih ediyor. Böylece bütün dikkatleri kendisine çekerken, iṣin merkezinde olmayı seviyor.

Günümüz dünyasındaki çatıṣmalı her coğrafyada ABD’nin mutlaka parmağı vardır. Trump’un kurduğu hesap ve hesaplaşma stratejisi, bir bütün olarak ABD’nin çıkarlarına odaklıdır. Dolayısıyla yarınlar için optimist olmak zordur. Trump’un ideolojik ve politik dostları, dünyada seçkin radikal faşist devletler, partiler ve kiṣiler oluyor. Kapitalist sistemin kendi içindeki çelişkisi, her zaman insana büyük zararı vermiṣtir.

Trump’un ne istediği açık. “Yeni bir dünya düzeni” hayalliyor. Bu görüṣ küresel güçler arasında iç çatışmalara açıktır. Ekonomik olarak Avrupa’yı rakip olarak görüyor. Tamda bu nedenle Batı Avrupa ile hesaplaşmak istiyor. Trump’un politik iddiaları arasında en belirgin tespiti, ekonomik savaṣ olarak öne çıkıyor. Bu çatışmanın merkezinde Avrupa bulunuyor.

Trump’un dünyaya olan tehditi, sıradan bir tehdit değildir. Demokrasi ve özgürlükler ABD’nin çıkarlarına göre ya vardır, yada yoktur. Trump’un her cümlesinde bir santaj ve tehdit var. Dünyaya domine olmak için her riski göze almıṣ görüyor. Çatışmalı coğrafyalarda kimden en büyük turpu görürse, politikasın ona göre belirler. Trump için gelen paranın miktarı önemli.

Devlet otoritesine ABD’nin en büyük zenginleri ile paylaṣıyor. Ortakları ekonomik çıkarlarına uygun politikalar Trump’a empoze ediyor. Global olarak dünyada ekonomik ve politik kriz belirgin halde. Trump’un ve ortaklarının krizde çıkma ṣansı yok. Trump’un en belirgin politik özelliği, rahat bir ṣekilde yalan söylemesidir. Dün dündür, bugün bugündur felsefesine uygun bir politika yapıyor.

Not: bu makale bir yazı dizisi. Yarınki yazı Trump’un ortadoğu projesi üzerinde olacak.

ORTADOĞU’DA GÜÇLÜ BİR İSRAİL

RAKİPSİZ BİR ABD STRATEJİSİ İZLENİYOR

Trump’ın büyük itinayla ağırladığı Netanyahu’yu bile ṣaṣırtan Gazze çıkıṣı, bütün dünyada en çok albenisi olan konu oldu. Gazze’yi “devralma” planı ve plan çerçevesinde ileri sürdüğü Filistinlileri topraklarında tasfiye fikri, dünyanın bir numaralı politik gündemi olduğu kesin. Trump’ın bu fikrine ortadoğu’da hiç kimse sıcak bakmadı. Trump’ın dilinde dökülen planın esprisi anlaşıldı. Ortadoğu’yu kanlı bir gelecek bekliyor. Barışın daha ne kadar zamana erteleneceği meçhul.

“Amerika’yı yeniden büyük yapma” iddiasında olan Trump, bu hayaliyle ortadoğu’da tarihin en kanlı geleceğine imza atmıṣ oluyor. Gazze’yi bir tarzda iṣgal edecek olan ABD, ortadoğu’ya uzun soluklu istikrar getireceği iddiası, kalitesiz bir demagojidir. Ṣayet Trump’un bu görüṣü ortadoğu’da gerçeğe dönüşüre, ortadoğu’da istikrarsızlık bugünü aratır nitelikte olur.

ABD’nin, İsrail’e olan sınırsız desteğini görmemek kötü niyetlilik tır. Bu gerçeğin altını çizelim. Trump’ın Gazze’yi iṣgal etme projesi, Netanyahu’nun ziyareti ile akla gelen bir strateji değil. Trump, ziyareti vesile ederek duyurduğu bu görüṣ, daha önceden çalıṣılmıṣ bir ders olduğu anlaṣılıyor. Donald Trump’ın, Beyaz Saray’da resmi protokolleri aşarak masaya otururken sandalyesini bile tuttuğu İsrail lideri Binyamin Netanyahu’nun kedilerini için ne kadar önemli olduğu mesajını ortadoğu’daki devletlere vermiş oldu.

Filistinlileri topraklarında göçe yollamanı tek seçeneği var. Filistin halkına ṣavaṣ dayatmak olacaktır. Savaşın niteliği tamamen bir soykırıma dönüşecektir. Trump’ın Gazze’yi ele geçirme politikası, Filistinlileri göndermek istediği devletler (Mısır, Ürdün) itiraz seslerini çıkarınca, Filistinlileri gönderileceği coğrafyaya başka devletlerde eklendi. Filistin sorunun çözümü, Filistin devletini tanımakla olur. Bunun dışında başka kalıcı bir seçenek bulunmuyor.

ABD, ortadoğu’da istikrarsızlık yaratmak için mücadele ediyor. Ortadoğu’da istikrar küresel emperyalizmin iṣine gelmez. Trump, Filistinlilere “altın bir hayat sunacağını” iddia edecek kadar sorumsuzca konuṣyor. Herkesi aptal yerine koyuyor. Kúresel güçler, gezegenimizin hiçbir coğrafyasına demokrasi ve õzgürlük götürdüğü söylenemez. Filistin sorunun, Filistin’i zorla topraklarında kovarak, yada savaṣla sürgüne zorlayarak çözümü arayanlar, tarihin karanlık kanlı sayfasına adlarını yazdıracaklardır.

Trump’ın bu stratejisinde ortadoğu’da kendi bekçisini güvence altına almak yatıyor. İsrail’in ortadoğu’da geleceği, ABD’nin ortadoğu’daki geleceği olarak görülmeli. ABD yerine, ABD’yi vekaleten temsil eden İsrail’in, ortadoğu’da istikrarlı hale gelmemesi için, bir strateji izliyor. Bu stratejinin odağında yenilmez bi İsrail hedefleniyor. Böylece ABD, İsrail üzerinden bütün ortadoğu’ya yön verecek. ABD’nin, özel olarak Trump ve ekibi için, ortadoğu’da hala büyük pasta var. Bu bölgenin hala el değmemiş petrolu, doğal gazı bulunuyor. İsrail’in güçlendirilmesi, bu bağlamda yenilmez hale getirilmesi ABD için çok önemlidir.

ABD, İsrail güvenliğini bahane ederek, ortadoğu’da kanlı bir gelecek yaratacak. İran’a karṣı daha yıkıcı tebirlerle mücadele edeceğini açıkça belirgin hale getirdi. İran’ın etkisizleştirildiği bir coğrafyada, İsrail rakipsiz hale gelir. İsrail’le her koşulda iliṣki sürdüren Erdoğan’ın Müslümanlığı çıkarları ile iliṣkilidir. Erdoğan’ın bugün kadar Trump’ın Gazze’ye iddiasıyla ilgili kurduğu tek cümlesi yok. Baṣka koṣullar da, ey İsrail “bir gün ansızın gelebiliriz” diye ‘diklenir di’.

Erdoğan’ı ṣimdi sessiz hale getiren nedenleri sorgulamak gerekiyor. Erdoğan’ın ketum olması hayırlara vesile olmayacağı açık. Dünyada insan önem veren kim olursa olsun, Filistin halkına yapılan ve yapılacak olan bu zulmü kabul edemez. Devrimciler, demokratları, ilericiler ve yurtseverleri Filistin halkının topraklarından sürgün edilmesine sessiz kalmamalı.
Robert Pekoz

BUZ PİSTİNDE TRUMP, MUSK VE SOROS

Trump’un baṣını çektiği ekonomik savaş, ABD içinde büyük bir çatışmaya açıktır. Çatışmanın mimarı Trump’un sağ kolu olan Elon Musk çekiyor. Bu politik ve ekonomik çatışma aynı zamanda bir rejim sorunu olacağı açıktır. Amerikada burjuva demokrasiyle faṣizim arasında tehlikeli bir zaman dilimi yaşanacaktır.
Robert Pekoz

Trump, ABD halkına bolca hayaller satarak desteğini aldı. “ABD halkı için, Tanrı’nın kendisini iki kez süikaten koruduğunu” iddia etti. Bu nedenle ABD halkının ṣanslı olduğu demagojisini sık sık tekrarladı. ABD deki zengin sınıf arasında yaṣanacak iç çatıma, yasaklarla Korunan, yarı yasal olan bir rejimin doğmasına evrilebilir.

Politik mücadelede küresel kavganın iç dinamikleri barışık olmaz. Dünya hegemonyası peṣinde koṣan Trump ve ortakları yarattıkları tehlike, üçüncü dünya savaşına açıktır. ABD’ki zengin sınıfın ve bir avuç elitlerin sözcüsüde George Soros’da burjuva sınıf içindeki kavgada yer aldı. ABD halkı perde arkasında yaṣanacak olan çatıṣmaları tam görmes bile, politik ve ekonomik sancılarını derinden hissedecek.

ABD rejim kendi içinde büyük çatışmalara açıktır. Trump’un sınırsız egosu ve yaratacağı ekonomi politik rejim, halkın toplumsal direnişine vesile olacaktır. Burjuva sınıf arasında çatışmalar dahada sertleṣecek. Trump’la baṣlayan ABD tarihinde, bolca iç hesaplaṣmayı sosyal medya da öğreneceği. Yumruklar, sertleṣmeler, kılıçlar ve silahlar çekilmeye hazır.

Trump’un ekonomik politik hayalleri oldukça absürt ve realiteden uzak. Zorlayıcı bir ekonomik politika, her zaman daha ağır çatışmacı riskler taṣır.

Uluslararası platformarda ortaya çıkacak kavganın boyutunun yıkıcı olacağı kesin. Karṣı devrimci dinamiklerin iç çatışmasında kazanan kesim, tasfiyeci olacaktır Trump’un ağzında çıkan ekonomik önlemler, küresel sermayenin içindeki çelişkileri derinleṣtirecek nitelikte.

Kanada ve Çin’e karşı ekonomik ölemleri sinir bozucu hale getirirken, aynı uygulamayı ” Avrupa yada getireceğini” iddia ediyor. Trump’ın kapitalist sistem içindeki ekonomik rekabeti, daha sert kutuplaşmaya yol açarken, aynı zaman düṣman cephesinde çelişkileri çözümsüz hale getiriyor. Trump’un sahip olduğu ekonomik politik espiri, dünyada farklı ekonomik dengelerin çatışmasına neden olacak.

Trump’la baṣlayan küresel ve tarihsel ekonomik ve politik savaşın niteliği, ciddi bir sürece doğru evriliyor. Kanada yönetimi, Trump’un restini görerek, ABD’ye karṣı diklenmeye baṣladı. Aynı ṣekilde Çin’den karşı sert açıklamalar geldi. AB Trump’un tehdit lerine sesiz kalmadı. Avrupa Birliğiden resmi açıklamalarla dikkatleri üzerine çekti.

Trump’un ekonomik ve politik stratejisinin rasyonel mantığı yok. Küresel bir savaşa neden olabilece ekonomik ve politik hamleler, ciddi tepkiler topladı. Kapitalizmin krizi çözümsüzlüğe doğru derinleṣiyor. Elon Musk’un baṣın çektiği ABD’nin ekonomik strateji, Amerikada yoksulluk çeken milyonlarca insana faturası ağır gelecek.

SURİYE’DE İNİSİYATİFİ KÜRTLER ALMALI.

Kürt-ABD, iliṣkisi ortadoğu’da iki taraf için son derece hayati öneme sahip. Kürtlerin, ABD ile yıllara dayanan iṣbirliği var. Bu iṣbirliğinde iki tarafında çıkarları var. Ortadoğu’da Çıkarsız bir politika öngörülemez. ABD’nin Suriye’de bir Kürt oluṣumunda çıkarları olmadığı söylenemez. Kürtler ortadoğu’da dört tarafı timsalarla çevrilmiṣ bir adada yaṣıyor. Hangi yöne dönse yüzünü, orda düṣman cephes var. Bu durumda Kürt ulusal hareketi, düṣmanların düṣmanıyla yol almak zorunda kalıyor. Kendi geleceğini korumak için ittifak cephesini geniṣ ve esnek tutuyor.
Robert Pekoz.

Esad’ın yönetimine alternatif olan radikal terörist İslam, Suriye’deki halklar için çok daha kötü bir yönetim olacağını öngörmek mümkün. Küresel güçler Suriye’deki halkları cezalandırdı, faṣist İslamcıları iktidara getirerek. Zira radikal İslam, günümüz dünyasında en barbar ideolojiyi ve politikayı temsil ediyor.

Suriye’nin geçici Cumhurbaṣkanı ve HTṢ’e liderinin geçmişi ile ilgili yazılmayan, söylenmeyen kalmadı. Kötü geçmiṣiyle bir terörist bu kadar ünlü olamaz. Dün küresel güçler tarafında terörist diye aranan, baṣına 10 milyon dolar ödül konan biri, bugün Suriye devletin baṣına getirildi. Politik mücadele ortadoğu’da olunca, bu durumun bilinciyle politika belirlerken, durumun paradoksuna ṣaṣırmamk gerekir.

Ortadoğu’da bir teröristin ödüllendirilmesine ṣaṣırmak yanlıştır. Suriye’de hiçbir politik ve toplumsal ağırlığı olmayan teröristlere Suriye’yi teslim etmek, hangi çıkarlarla açıklamak mümkün olur acaba. Belki küresel güçler, radikal İslamcı bir terörist gruba Suriye’yi bilinçli olarak teslim etmiṣ. Bu olayda görünmeyen gerçeklerin ortaya çıkması uzak değil.

Suriye’de ciddiyeti anlam kazana politik ve örgütlü güç SDG olduğu kesin. Bu bakımdan, Kürtler Suriye’de en avantajlı politik bir akım. Kürt ulusal bilincidir. Farklı etnik kimliklerin barıṣ içinde ve bir arada yaṣamayı ilke olarak benimseyen bir ideolojik ve politik vizyona sahip. Kürtler kendilerini koruma, yada savunmanın dıṣında silah kullanmaz.

Ortadoğu’da tarihsel bir konjonktür yaṣanıyor. Konjonktür ne zaman değiṣir ve hangi sonuçlar yaṣanır orası tam bir bilmece. Çünkü: Ortadoğu’da politik realite çok komplike ve çok boyutlu yaṣanıyor. Kimin kimle ne kadar, nereye kadar yürüyeceği bir kör düğüm durumunda.

Suriye’de istikrarlı ve örgütlü politik güç Kürtlerin olduğu biliniyor. Kürtler güçlü ve sağlıklı bir alt yapıya sahipler. Bu nedenle Suriye’de söz sahibi olacak en örgütlü güçler Kürtler olmalı

Suriye’deki radikal İslam, Suriye’de umut olmadı. Olmayacağı kesindi. Suriye’nin geleceği, yeni kaosa açıktır. Daha büyük bir karanlık kaçınılmaz olacaktır. Mezhepsel çatışmalar Suriye’de kaçınılmaz görünüyor. Suriye’deki akıl yalnıṣ yerde bir çözüm arıyor.

Suriye’de inisiyatif Kürtlere almalı. Suriye’de ancak Kürtler belirleyici ve güvenilir bir toplumu inṣa edebilirler. Tamda bu nedenle Suriye halkının terörist İslamcılara ihtiyacı yoktur. Esad gitmesiyle birlikte, Suriye’de barıṣı ve güvenilir bir geleceğin ancak Kürtler sağlayabilir.

KARDEṢLİK VE BARIṢ” İÇİN KÜRTLERİN ÖZVERİSİ YETER Mİ ?

Sorun tamda güven noktasında anlam buluyor. Kürtlerin özverisi yetmiyor.

Kürt halkı Erdoğan’a güvenmiyor. Politik mücadele de Erdoğan’a güvenmek kadar riskli bir durum yok. Adam bir tarafta Kürtlere “barış eli” uzatıyor, diğer tarafta Kürtlere karṣı düṣmanca bir politika yürütüyor. Kürtlere uzanan ‘kardeṣlik’ elinde, en ufak bir samimi eser bulunmuyor.

Dem Parti sorumluluk aldı. Parlemento içindeki bütün partileri ziyaret etti.Toplumsal bir mutabakatın yaratılması için ciddi bir çaba verdi. Türkiye toplumuna pozitif ve yapıcı mesajlar ulaṣtırdı. Dem Parti kardeṣlik ve barıṣı için güven atmosferini yaratmak adına, özgün bir çaba içinde olurken, Erdoğan kayyum atamaları için suç üretiyor. Kürt gazetecilerini tutukluyor. Suriye’de Kürtlerle savaşmaya devam ediyor.

Erdoğan’ın gerek Türkiye’de, gerek Suriye’de Kürtlere düşmanlık yaparak politika yürütüyor. Herhangi bir samimi adım atmıyor. Kürtlere saldırarak, içerdeki aṣrı sağın desteğini almaya çalışıyor. Terörle iliṣkiledirdiği hiçbir Kürdün ispatlamış bir tek suçu yok. Politik mücadelede aktif Kürtlere Erdoğan’ın iṣine gelmiyor.

Kürtler “barıṣ ve kardeşlik” esprisi içinde uzatılan eli kabul etmek için çok sorumlu davranıyorlar. Hatta büyük bir özveriyle süreci yürütmeye çalıṣıyor. Kürtler ortadoğu’da barıṣa ve kardeşliği bozacak bir yanlış politika içinde değiler. Bir umut için büyük fedakarlık yapıyor.

Erdoğan’ın politik perspekifinden, Kürtlere düşmanlıktan baṣka bir ṣey yok. Kürtlerin politik mücadelede aktif olmasını istemiyor. Önemli politik aktörleri, özelikle gençleri ve gazetecileri etkisiz hale getirmek için, düşman hukukuna uygun bir uygulama içinde. Gün yok ki Kürtlere saldırlar olmasın. Erdoğan Suriye’deki Kürt düşmanlığı en barbar ṣekilde devam ediyor. Soyut lafazanlıklar dışında, Kürtlerle barıṣk tek bir politik adımda bulunmuyor. Bu durumda Kürtler Erdoğan’a ve TC’ye nasıl güvensin. Bir anket yapılsa Kürtlerin ezici çoğunluğunun Erdoğan’a güvenmedikleri sonu çıkarsa, bu bir sürpriz olmaz.

Kürtleri öldürmekten zevk alan bir diktatörle, Kürtler barıṣık olamaz. Kürdün sorununu çözümü üzerinde geliṣtirdiği politika, Kürtleri tamamen manipüle etmeye yönellik bir çıkmazın çabasıdır. Kürtler Erdoğan gibi bir düṣmana asla güvenmemeli. İṣtir herkesin aynası felsefesi ile düṣündükçe, Erdoğan’a güven duymak için elimizde en ufak bir veri yok.

TC’nin üst aklı yanılıyor. Kurdukları yasakçı ve terör rejimini, Kürtler üzerinde kurtaramazlar. Kürtler buna müsade etmez. Erdoğan ve Bahçeli Kürtlerle baṣlatıkları diyalogda samimi olsalardı, bugün Kürtler güven veren bir pratik adım atarlardı. Bu iki yalancı ve politik dolandırıcı, soyut söylemlerin ötesini aṣan bir çabaları olmadı. Kürtler politik mücadelede ṣeytana inanır, bu ikisine inanmaz.

SURİYE’DE OLASILIKLAR VE KÜRTLER

Erdoğan Suriye’de iç huzur yerine, iç savaşa neden olacaktır. Kürtlere dayatılan argümanları, Kürtlerin kabul etmesi mümkün değil. Suriye’deki farklı politik güçler, bilince varmalı ki, Suriye’de Kürtsüz bir gelecek olmaz. Yeni Suriye’nin temel sütunlarından birincisi Kürtler olmalıdır. Zira Kürtlerin içinde yer aldığı bir toplumsal örgütlenme, Batıya açık olur. Toplumun farklı kimlikleri daha güvenilir bir şekilde bir arada yaşama şansını yakalar.

Robert Pekoz

Suriye’de neler olabilir sorusuna yanıt, spekülatif iddialara açıktır. HTṢ’nin Suriye’de bir geleceği olacağına ihtimal vermiyorum. Suriye’deki ṣimdiki durum görecelidir. HTṢ terör örgütü kendini dağıtmasına rağmen, bu İslamcı radikalizmin Suriye’de bittiği anlamına gelmez. Çok yakın bir gelecekte Suriye’deki bugünkü kaosun çok üstünde bir iç çatışma yaşanacağı kaçılmazdır. İslamcı terör örgütleri Suriye’de kontrol altında tutuluyor olsada, hiçbir ciddi inisiyatifleri yok. Suriye halkının, özgürlüğü, ancak İslamcı terör örgütlerin tasfiyesi ile mümkün olabilir. Suriye’nin ikinci bir Afghanistan olması da küresel bir projet olasılığını dıṣlamıyor. Esad’ın kaçmasıyla birlikte, Suriye’de politik iklim tam bir kaos haline geldi. Esad’ın devleti, kurumları ile birlikte HTṢ’ye teslim edildi. HTṢ’nin bilinen ideolojik kimliği İslamın en radikal fikrini temsil ediyor. HTṢ’nin birliği İslamcı terör örgütlerin birliğidir. Bu terör örgütlerinin birliğini oluşturan karanlık el, politik olarak Suriye’de uzun bir zamana yayılacak bir iç çatışmanın temelini hazırlamıṣ. Yani Suriye’de bir iç barış imkansız hale getirilmiṣ durumda. Burada iki olasılık görünüyor. Suriye halkının geleceği, Afganistan halkı gibi fanatik İslama kurban edilecek. İkinci olasılık ise, İslamcı faşist terör örgütlerini bir tarzda dizayn edecekler. Suriye’de terör örgütleri adım adım, “akıllı ve uysal” örgütlere dönüşecek.

Ahmet Şara Suriye’nin yeni lideri oldu. Şara geçiş dönemin Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yaptı. Ahmet Şara, Veliaht prens Muhammed bin Selman ile bir araya geldi. Şara’nın ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması anlamlı olduğu kadar verdiği mesaj da önemlidir. Suriye’de yeni konjonktür inşa edildi. Bu konjonktürün HTŞ nin inisiyatif alarak başlattığı bir süreç değildir. HTŞ kullanılan bir aparattır. Bir anlamda birilerini vekaleten temsil ediyor. Ahmet Şara’na düzen veren ve yapmaması gereken kimi şeylerde sakınılmasını öğütleyen dış güçler olduğu kesin. Ortadoğu’daki terör örgütlerinin ezici çoğunluğunun Suriye’de toplanması başlı başına iyi hesaplanmış küresel bir stratejinin parçasıdır. Hesap oldukça doğru yapılmış. İslamcı terör örgütlerini ortadoğu’da etkisiz hale getirmek için uygulamaya sokulmuş bir projedir. İslamcı terör örgütlerin, ortadoğu’daki devletleri rahatsız eden politik bir güç haline geldiği biliniyor. Bu durum politik olarak ortadoğu devletlerini rahatsız ettiği bir gerçek.

Suriye’de devletin, İslamcı terörden aranan ve başına 10 milyon değer konan bir teröriste teslim edilmesi başlı başına bir sorun. Hikaye bununla bitmiyor. Terör örgütlerine dayanarak bir Suriye devletinin yaratılması, aslında Suriye’de iç çatışmayı sürekli hale getirmektir. Suriye’nin sosyolojik yapısı, ortadoğu devletlerinin en komplike olanıdır. Bu coğrafyada barışı ve kardeşliği İslamcı terör örgütleri ile sağlamak imkansız. Suriye’deki etnik kimlikler, özellikle Aleviler ve Kürtler, bugünkü Suriye yönetimi ile barış ve demokrasi temelinde bir arada yaşama şansları bulunmuyor. İslamcı terör örgütleri alevilere karşı bir katliama başladı. Güçleri olsa Kürtleri bir dakika Rojava’da yaşatmazlar. Ahmet Şara, Kürtlerle uzlaşma seçeneğini tercih ediyorsa, bunun geçici bir taktik olduğu bilinmelidir. Kürtler’in Suriye’de kitlesel desteği çok daha fazla olduğu kesin. Kürt ulusal hareketi, Suriye’nin inşa edilmesinde birinci derece sorumluluk almalı. Kürtler kendi geleceğinden kaygı duymamaları için, Suriye’nin sahibi olduklarını vurgulamak durumundalar. HTŞ, Suriye’de Kürtler kadar güçlü olsa, Kürtlerin HTŞ ye gösterdiği esnekliği, HTŞ’nin Kürtlere göstermeyeceği kesin. Ahmet Şara’nın Kürlerle kurduğu dil Erdoğan’ın dilidir. Kendinizi feda edin diyecek kadar ayarsız bir diktatör.

Erdoğan’ın Suriye’ye olan ilgisi, Suriye’yi kendisine bağımlı hale getirme ve işgalci konumunu korumaktır. Erdoğan ve sözcüleri Suriye’ye yön vermek için, ziyaret trafiğini hızlandırdı. İbrahim Kalın geliyor, Hakan Fidan gidiyor. Ya da tam tersi oluyor. Dışarıya gönderdikleri mesajda, Suriye’siz bir Türkiye’nin mümkün olmadığını göstermeye çalışıyor. Önümüzdeki günlerde, HTŞ ile Türkiye arasında birçok boyutta bir çatışmanın gündeme geleceğini öngörmek mümkün.

Suriye’nin yeniden yapılanmasında, Suriye’nin Erdoğan’dan çok, ABD’ye ve Avrupaya ihtiyacı var. 14 Yıllık bir savaşta acılardan başka birşeyi kalmamış bir Suriye’nin, paraya ihtiyacı var. Türkiye ekonomisi sarayın beslenmesine ve lüks içinde yaşamasına bağlandığından dolayı, toplum ekonomik olarak tam bir iflas yaşıyor. Halkın ezici çoğunluğu yoksul ve aç. Türkiye’nin Suriye’ye sunacağı ekonomik desteği yok. “Yeni Suriye” oldukça sancılı bir tarihe sahip olacak. ABD ve Avrupa, ortadoğu’da Erdoğan’ın olmasını istemiyor. Ama Erdoğan kendisini kurtarmak için, radikal söylemlere ve demagojik iddialarda bulunmaya devam edecek. Erdoğan Türkiye’de tam bir yıkım ekonomisi var etti. Halk her an patlamaya hazır durumda, Muhalefet yeterki biraz yürekli davransın. Erdoğan’ın Suriye’de söz sahibi olması isteği iç politikaya yönelik bir hamledir. Erdoğan’ın Türkiye’de kullanabileceği tek pozitif argümanı yok.

KÜRDİSTAN’DA ESEN RÜZGARIN ADI: UMUTTUR ÖZGÜRLÜKTÜR

Kürt sorunu, kökeninde koparılmak istenen bir mazlum halkın hikayesidir. Bu hikaye sadece bir kimlik sahibi olmakla sınırlı değildir. Yıllardır Kürdistan’ın her değişik parçasında farklı acılar ve katliamlar yaşanmıştır. İsyanlar ve direnişler özgürleşme mücadelesinin umudu olmuştur. Bir anlamda bir asırdır Kürdün mücadelesi artık kabuğuna sığmaz durumda. Bir tek eksik, birlik yolunun sıkıntılarını aşma sorunudur. Bugün bütün dünyada konuşulan Kürt mücadelesi, Kürdistan coğrafyasının sınırlarını aşan ve yankı yapan bir özgürlük statüsü arayışıdır. Kürtler ortadoğu’da oluşmuş politik konjonktürün en belirgin aktörü durumunda ve artık ortadoğu’nun günah keçisi olmayacak. Dört devletin sınırları içindeki Kürtler, ortadoğu’nun yetim evladı olarak yaşamayacak.

Gerçek anlamda Kürtler kendi tarihinin en zor sınavıyla karşı karşıya. Kürtler kimlik arayışı konusunda, onurlu bir mücadelede hiçbir zaman vazgeçmedi. Ödenen bedellerin acı hikayesi, ulusal bilincin kendi tarihi akışı içinde bugüne uzanmasının yarattığı sorumluluk duygusu, bütün Kürtleri sorumlu olmaya davet ediyor. Ortadoğu’nun problemi yalnızca Kürtlerle sınırlı değil. Özgürlük bağlamında onurlu yaşamak isteyen bütün ezilen halkların sorunudur. Bu coğrafyada adalet küçük bir zengin ve elit kesim için var olduğu bilinen bir realite. Kürt ulusunun hikayesi, geçmiş zamanın dramatik tarihi ruhu anlaşılmaz sa, ya da parçalanmışlık nedenleri kavranmaz sa, doğru bir perspektif içinde yol alamayız. Yarını yaratmak için bütün nesnel ve öznel koşullar mevcut. Kürtler ortadoğu’da sadece kendi sesi olmak istemiyor. Ezilen ve sömürülen herkesin sesi olmak zorundalar. Kürtler; ulus devleti ve ulus kimliği üzerinde bir politik sürecin arayışında değiller.

Kadın kimliğinin özgürleştiği bir ortadoğu’nun dünyası yaratılmak isteniyor. Kadını örgütlü ve politik mücadelenin öznesi haline getiren espiri, bugün ortadoğu’da ete kemiğe bürünmüş durumda. Kadın devrimi kendi içindeki bir sürecin doğal gelişmesi olmadı. Kadının değişimin öznesi olması, kadın bilincinin politik mücadeleye yansıması ile başladı. Kadına cesaret veren olgu, onun yeteneklerinin özgür kılınması ile mümkün oldu. Mücadele perspektifinin geleceğinde, evrensel insan olmanın politik esprisi bulunuyor. Kürtler için önemli olan insan olma kriteri, bu bütün ortadoğu halklarının problemidir. Kürtlerin mücadelesi gibi görünen güncel politik gelişmeler, bir umut olarak ezilen insan dünyasında anlam buluyorsa, umut bir kalıcı hikayeye dönüşecektir. Zira: ezilen halkların her isyanı, günü değil, geleceği aydınlatacaktır. Sorun tamda bunu anlamaktır. Kürtleri kendi topraklarından koparamayan ulus devletler, zor üzerinden bir dünya yarattılar. Kürtler bu zoru yıkmak ve özgürleştirmek için yeni bir sürecin içinde direniyor. Kürdün hikayesi ezilenlerin hikayesine dönüştüğü zaman, evrensel bir nitelik kazanır. Kürtlere düşmanlık ve Kürdü yok sayma hikayesi, dört ulus devletin perspektifi olarak devam ediyor. Her parçada yaşanan Kürt sorunu, kendi hikayesinde çok ağır acı sonuçları var olmuş.

Kürtler hızla birliğe giden yolu döşemek zorundalar. Bu gerçeğin bilincine varmadan, Kürtlerin birliği oluşmadan, Kürdün özgürleşmesinden söz edemeyiz. Sözü olan her Kürt, bu gerçeğin bilinciyle davranmalı. Her alanda birlik ruhunda birleşmek zorundalar. Ulus devletlerine karşı, Kürt ulusal birliği, yarın için ortadoğu coğrafyasında barışa, kardeşliğe ve dayanışmaya vesile olacağı gibi, savaşların olmadığı bir coğrafyanın yaratıcısı olacaktır. Kürt sorunu coğrafi boyutu içinde düşünmek, halkların geleceği için evrensel bir niteliktir. Kürt problemini, sadece Kürdün bir sorunu olarak düşünmek rasyonel ve mantıklı olmayan bir fikirdir. Bağımsızlık mücadelesi her zaman devrimci bir niteliğe sahiptir. Bağımsızlık savaşılmadan kazanılmaz.

Kürdistan’ın özgürleşmesi düşmanın vereceği bir bağış olamaz. Kürdün düşmanı her parçada ayrı bir egemen ulus devleti olmasına rağmen, Problemin çözülmesi aynı niteliğe sahip. İşgalci güçler hiçbir zaman, Kürdistanı işgal ettiklerini kabul etmediler. Kürdistan coğrafyasında Kürt halkı gerçeğini kabule yanaşmadılar. Kürtler kurtuluşa giden bir yolda adım adım ilerliyorlar. Ulus devletlerin, özellikle TC’nin telaşı ilerleyen süreci baltalamak ve engellemek içindir. Kürt sorunu vardır diyenlere, terörist diyen akıl, şimdi Kürt sorunun derdine düşmüş durumda. Erdoğan’ın bütün çabası, Kürt sorununu çözümünü engellemek içindir. Kürt sorununun çözümü Kimi diktatörlerin sonunu getirmeye adaydır.

KÜRT OLMAK NE BİR SUÇTUR, NE DE BİR AYRICALIK

Kürdün birliği bir elzem haline geldi.

Ben; Kürt, Kürtler, diğer azınlık halklardan söz ederken, yaşanan ve her gün karşılaştığımız, gördüğümüz, hatta konuştuğumuz, diyalog içinde olduğumuz, dostluk kurduğumuz, kız alıp verdiğimiz, akrabalık içinde olduğumuz, kader birliği yaptığımız, sevinç ve acılarımızı paylaştığımız, aynı mekanlarda bulunduğumuz, aynı camide namaz kıldığımız, aynı okulda eğitim aldığımız, aynı türküleri dinlediğimiz, aynı şarkıları çaldığımız, aynı şiirleri okuduğumuz, ortak bir kültürden, değerden, bir olgudan söz ediyorum, bir realiteyi dile getiriyorum. Kürtler, Türkiye’nin bir gerçeği. Bu durumu anlamaktan neden zorlanıyoruz…

Ben, Kürt deyince kafamda bir şey uydurmuyorum, olmayan bir şeyi, varmış gibi göstermiyorum. Olmayan bir şey yaratmıyorum. Önce Kürt realitesini anlamaya çalışalım. Kürt kelimesine düşmanlık yapmayalım, Kürt denince faka basanlar tutmasın, yüzünüz kırışmasın. Sağınızı-solunuzu kaşımayın. Önyargılardan kurtulun. Kürtlerde bu toplumun bir parçası olmanın ötesinde, bir kadim halktır. Kürtlerinde en azından başka insanlar kadar mutluluğa, güzelliği yaşamaya ihtiyacı var…

Türkler, Kürtler ve diğer azınlıklar elbette kardeştir, Asırlardır barış içinde yaşıyorlar, aynı topraklar üzerinde iyisiyle-kötüsüyle kader birliği yapıyorlar. Yapmaya devam edecekler. Bu noktada sorun yok. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde toplumun ezilen kesimlerinin çıkarları onların birlikte olmalarını daha anlamlı kılıyor. Bir toplumda ne kadar farklı dil varsa, o toplum, bir o kadar zengin demektir. Farklı dillerin kullanılması güzellik yaratır, öğrenmeyi yüceltir. Her dil sosyolojik bir değerdir.

Kürt kelimesini kabullenmek artık çağdaş olmanın ötesinde, bir gerçeğin anlaşılmasıdır. Kürtlerin varlığını kabul etmeyenler, elbette Kürt kelimesine tepki vereceklerdir. Ancak bu yaşadığımız gerçeği değiştirmeyecektir. Kürt kelimesinin ilk çağrıştırdığı duygu, kimi kesimde bölünmek, ayrı bir devlet kurmak, terör ve bölücülüktür. Bu korkular mevcut sistem tarafından halka yıllardır empoze ediliyor. Kürt problemini doğuran sosyolojik değerler ve ayrıcalıklar, birilerinin kafasında uydurmaları değildir. Fiilen yaşanmış, yaşanmakta olan sıkıntılarla ilgilidir. Dünya Kürtleri konuşuyor, Türkiye’de Kürtlerin de yaşadığını bilmeyenler, anlamayanlar bulunuyor. İnkarcılık öylesine işlenmiş ki, insanların somut gerçekleri görmemesi için kalın duvarlar örülmüş…

Türkiye’de her şey değişti, yalnızca devletin Kürt politikası değişmedi. Peki devletin Kürt politikası neydi. Tek kelimeyle söylemek mümkün, inkar. Yani Kürdü yok sayma. İşte Türkiye’de sorgulanması gereken anlayış budur.

Ayrı bir Kürt devletinin kurulmasının üzerinde yürütülen manipülasyonlar, Kürt düşmanlığının artmasına vesile oluyor. Bu ırkçı perspektif bir asırdır Kürt düṣmanlığını besliyor. Ancak sorun bu değil. Tartıştığımız ve tartışma konusu yaptığımız, bugün Türkiye’de yaşanan terör atmosferinin sorumlusunun PKK olmadığını, kanlı olayların, kitlesel katliamların bugünkü devlet politikasının bir ürünü olduğu anlaşılmalı. Terör hangi mihraktan, gelirse gelsin karşı çıkalım. TC’nin inkarcı ve düṣman politikasına karşı duralım. Devletin Kürtlerle savaṣ politikasına itiraz edelim. Devlet terörünün Kürtler için en büyük tehlike olduğunun bilinciyle hareket edelim. Katliamı yapan ve Kürtlerle savaşan bugünkü şeriatçı İslamcı devlettir. Kürtler burjuva demokrasisinin sınırları içinde eşitlik arıyorlar. Özgür değerler kazanmak istiyorlar. En masum ve insani olan demokratik haklarının mücadelesini veriyorlar. Kimseden bir karış toprak istedikleri yok.

MHP gibi ırkçılığı (ırkçılık artık çağdaş normlar içinde bir suçtur), tescillenmiş bir parti bile Kürt kardeşlerim diye seslenmek zorunda kalıyor. Bu durum bir arka senaryonun küçük bir parçasıdır. Kürtlere yönelen el, politik olarak ihaneti içeriyor. Saray rejimin u dönüşü yaparken, yaptıkları yanlışlardan söz etmiyorlar. Hala Kürtlere saldırmaya devam ediyorlar. Onlar hep doğru olanı yaptı. Yanlış olan Kürtlerdi. ABD ve Batı Avrupa ortadoğu’daki stratejisine yakınlaştıkça, Kürdistanı işgal eden devletler, panik içinde Kürtleri manipüle etmek istiyorlar. Kin ve nefret dolu Kürt düşmanlığı, kardeşim Kürde dönüşmüşse, bu değişime saf bir şekilde inanmak mümkün değil.
Robert Pekoz

KÜRTLER NE YAPMAMALI

Kürtler için bugünkü temel sorun, Kürtler ne yapmalı sorusuna yanıt aramak değil, Kürtler ne yapmamalı sorusun yanıt aramaktır. Kürtler tarihindeki son bir asırlık zaman, Kürtlere hangi acıyı, hangi ihaneti ve hangi barbarlığı yaṣamadı. Kürt olmadan, Kürdü anlamak mümkün mü?

Hergün kürdün idam edildiği, terörist diye öldürüldüğü, Kürdün özgürlük arayışına bölücülük diye ṣavaṣ açıldığı, çocukların zehirlendiği, Kürdün kendi topraklarında kimliksiz Yaṣadığı, Kürtlere karṣı kimyasal silahın kullanıldığı, Kürt politikacıların çeṣitli yöntemlerle etkisizleştirildiği bir coğrafyada, Kürtler ne yapmamalı sorusu daha önemli hale geldi.

Kürtlerin toprakları bir asırdır dört ulus devletin iṣgali altında. Kürtler kendi topraklarında, esir, yarı esir olarak yaṣıyor. Ortadoğu’daki uluslardan en fazla acı ve yoksulluk çeken Kürtler. Kürtler kendi maddi ve manevi değerlerini sosyolojik boyutta yaṣamayan tek ulustur.

21.Yüzyılda kendi toprakları üzerinde özgür ve kendi iradesiyle yaṣamayan belkide yer yüzündeki tek ulus, Kürtler kaldı. Acı ama gerçek bu. Kürtlerin bu noktada olmasının sorumluluğu, Kürtlere ait. Düṣma Kürtlerin topraklarını kendi çıkarlarına göre paylaṣtı. Bugün, bu iṣgale karṣı bir isyan ruhu bütün Kürdistan’da diri halde yaṣanıyor. Çanlar bizden yana çalıyor. Öyle bir
konjonktür oluṣtu ki, düṣman taktik ve söylem değiştirmek zorunda kaldı. Kürtler düşmanları için ‘kıymetli’ hale geldi.

Kürtlerin ortadoğu’da kaybedecekleri bir ṣeyleri kalmadı. Dört parçadaki Kürtlerin birbirlerinde çok farkı yok. Aynı “alın yazısını” taṣıyor lar ve aynı sorunları yaṣıyor lar. Bu nedenle Kürtlerin birlik olmayan bir felsefesi olamaz. Birlik ruhu Kürtlerden elzem olduğu anlaṣılmalı.

Kürtler ortadoğu’da oluṣan yeni konjonktürde baṣ mimarları olduklarını hafife almamalı. Ortadoğu’da etkili politik gücün Kürtler oldğunu unutmadan politika yapmalı. Kürtler çok taviz veren değil, taviz alacak konumdalar. Yarın için politika belirlerken hesabını-kitabını çok iyi yapmalı. Kürt topraklarını iṣgal eden dört devletin vaatlerine göre politika belirlememeli. Kürdistan’ın geleceği için, bir asırlık faşist devletlerin “dostluk eline” güven duymamalı. Ortadoğu coğrafyasının sınırlar yeniden çizileceği artık bir olasalık’tan çok, gerçeğe daha yakın görünüyor. Bu değiṣmenin belkiden en çok kazananı Kürtler olacak. Kürtler için ortadoğu’daki konjonktür tarihi bir fırsat olduğu bilinmeli. Böyle durumlar ancak yarım asır, yada daha fazla bir zaman diliminde ortaya çıkıyor. Bu politik konjonktürün kendiliğinden oluṣmadığı bilinmeli.

ERDOĞAN’IN FUNDAMENTALIZM PROJESİ TÜRKIYE’DE ÇÖKTÜ

Türkiye, büyük bir ekonomik bunalım ve onarılmaz bir kültürel çöküntü yaşıyor, Ortada bilinen klasik bir devlet artık yok. Erdoğan’ın emirlerine ve çıkarlarına göre davranan bir dikta rejim var.

Robert Pekoz

Erdoğan’ın rantçı ve rüşvetçi ekonomisi devasa bir açlık ve yoksulluk sebebi. Muhalefeti bölme stratejisinden başka bir seçeneği kalmadı. Seküler ve liberal muhalifleri sessiz hale getirmek için, düşman hukukuna göre: kumpaslar kuruyor. Muhalefet belediyelerini işlevsiz hale getirmek uğruna, yasal olmayan yollara başvuruyor. Durmadan olmayan “suçlar üretiyor” muhalefette olanlara.

“Kürt kardeşim” cümlesi üzerinde yürüttüğü manipülasyon, Kürtlere düşmanlık yaparak devam ettiriyor. Kürtlerle oynama ve Kürtleri oyalama taktiği, iç politikadaki muhalefetin gücünü zayıflatma çabasıdır. Erdoğan’ın, Türkiye’de pozitif tek şey yapma şansı kalmadı. Yalandan, kargaşadan, saldırganlıktan ve düşmanca bir politika yürütmek den başka.

Toplumsal bir muhalefet, Erdoğan’a geziyi arattırabilir. Türkiye’de güçlü bir toplumsal direniş için, halk hazır. Toplumsal direniş bir hakkın ötesinde, bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Erdoğan, Türkiye’deki ekonomik ve politik krizi konuşmamak için, muhalefete saldırmaktan başka çaresi kalmadı. Dış politika kazandığı tek şey yok. Suriye’de dipsiz bir kuyunun içinde. Ancak Kürtlerle savaşmayı tercih ediyor. “Kürtleri yok ederek, Kürt sorunu çözmeye çalışıyor”. Ama geç kaldığını, bunun imkansız olduğunu anlamak istemiyor. Erdoğan aynı suda, sadece bir kez yıkanılacağını bir türlü anlamıyor. Fantastik söylemlerle, Kürtleri aldatamayacağını görmek istemiyor.

Halk açlık ve yoksulluk acısı içinde kıvranıyor. Çöpten yemek artıklarını topluyor. Pazarda küflenmiş, çürümüş sebzeler içinde, yiyecek bir şeyler arıyor. İnsanlar ekonomik sorunlardan dolayı intihar ediyor. Muhalefet olan herkese saldırıyor. Erdoğan’ın çıkmazı derinleştikçe, düşündüğümüzden çok daha zalim olacak. Tutuklamalara ve baskılara zirve yaptıracak. Erdoğan’ın dış politikada başarısız kalırsa, iç politikada iç savaş dahil her kötülüğü göze alır. Erdoğan çok tehlikeli sularda yüzüyor. Bakın müslüman dünyasındaki diktatörlerin yaptıklarına, muhalefet edenleri nasıl cezalandırdığını, benim söylediklerimin bir abartı olmadığını görür. Erdoğan Müslüman dünyasında ki gelmiş-geçmiş diktatörlerden daha acımasız ve kindardır. Erdoğan dünyaca bilinen bir fanatik islamcı. İslam dünyasında var olan bütün İslamcı terör örgütlerin koruyucusu olan birisi.

Türkiye ekonomisi devasa bir istikrarsızlıkla ve büyük bir bunalımla iç içe bulunuyor. Türkiyedeki ekonomik kriz uluslararası ekonomik krizden bağımsız düşünmek elbette rasyonel olmaz. Ancak Türkiye’de ekonomik krizin boyutu, dünyadaki ekonomik krizinden çok daha derin ve çok daha yıkıcı olarak yaşanıyor. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki, kısa zamanda devasa servet sahibi olmuş.
Erdoğan ve çetesi ekonominin üstüne çökmüş durumda. Ekonomik kriz, toplumun çalışanlarına ve yoksullarına ağır bedellere patlıyor. Ekonomik kriz büyüdükçe, Erdoğan ve saraydaki çete, Türkiye halkına zoru dayatarak, baskıları artırarak, şiddet kullanarak, insanlara korku vererek, farklı düşünenleri cezalandırarak, bir yol almaya çalışıyor. Kültürel yozlaşma, ekonomik krizle birleşince, toplumsal çürüme dibe vuruyor. Türkiyedeki ekonomik kriz, yaşam bakımında toplumsal dengeler arasında vahim bir uçurum yaratmış durumda. Küçük bir azınlık çok zengin, halkın ezici çoğunluğu çok yoksul ve aç durumda. Türkiye’de oluşan ekonomik dengeler öylesine bozulmuş bir noktaya taşındı ki, artık Erdoğan’ın olduğu bir iktidarda, krizi düzeltme şansı bulunmuyor.

Erdoğan ve iktidar çetesi, Türkiyeyi yönetecek durumda olmadığını biliyor. Ancak İktidar gücünü bırakmamak için, şiddeti ve terörü zorluyor. Ekonomik ve politik kriz bir arada olunca, diktatörler çaresizliklerinde yasaları tanımayan, adaleti yok sayan ve anayasayı çiğneyen bir pratik içinde oluyor. Erdoğan, ekonomik kriz derinleştikçe, halkın çare arayışından korkuyor. Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık büyürken, sarayın dikta rejimi lüksünü sınırsız olarak zorluyor. Türkiye’de bulunan ekonomik kriz nedeniyle binlerce insan evini, milyonlarca insan işini, yine milyonlarca insan tasarruflarını kaybetti. Yoksul ve açlık için de yaşayanların sayısında vahim bir çoğalma var. Krizin ağır bedelini, yoksullar çekiyor. Erdoğan’ın eliyle batırılan bir Türkiye gerçeği var. Şimdi Erdoğan içerde ve dışarıda politik manipülasyonlar peşinde. İç politikada inandırıcılığını kaybeden Erdoğan, Türkiye’de iktidar gücünü halka karşı sınır tanımada kullanılacak. Türkiyede bozulan ve çöken ekonomik dengeleri, Erdoğan’ın düzeltme şansı bulunmuyor. Türkiye’de ekonomik ve politik bakımdan iyi giden bir tek şey yok. Son üç-beş aydır, dilindeki ve pratiğindeki paradoks Erdoğan’ı anlatmaya yeter.

Erdoğan’ın kimliğinde TC. ekonomik ve politik olarak güvenilmez bir devlet. Bir devletin sınırları içinde yoksulluk ve açlık büyüdükçe, kültürel yozlaşma toplumun her ilişkisinde kendini gösterir. Erdoğan ve çetesinin Türkiye’de yaşanan her yozlaşmanın ve kötülüğün yaratıcısıdır. Kültürel olarak yozlaşmış, geri bıraktırılmış ve yoksul bir toplum Erdoğan’ın daha çok işine yarar. Erdoğan’ın ve çetesinin ahlak çöküntüsü ve yozlaşması toplumun en kılcal damarlarına işlemiş durumda. Erdoğan anayasayı her revize edişini, kendi çıkarlarını korumaya yönelik çabalardır. “Cumhur ittifakın” elindeki bütün yerel yönetimler, saray rejimine gelir aktaran kurumlara dönüşmüş durumda. Türkiye’de yolsuzluk, yozlaşma ve kültürel çöküntü tam rezalet. Kurumsal alanda yaşanan çürüme ve yozlaşma önce sarayda başladı. Popülist söylemler ve iddialar halkın kandırılmasına neden oldu. Kurumsal ahlak çöküntüsü tepede başlayınca, rüşvetsiz ve torpilsiz iş dönmemeye başladı. “Ver gülüm-al gülüm” pazarlığı en yukardaki birimden, en alttaki birime yansıdı. İktidar gücünü elinde tutmak için, Erdoğan’ın bulaşmadığı pislik ve kötülük kalmadı. Bir devlette kurumsal olarak ahlaksızlık ve yozlaşma yaşanıyorsa, bunu en tepedeki kişi başlatıyorsa, altta dönen kirli ilişkilere devlet göz yummak zorunda kalır.

Böyle bir devletinde kimliğinde her türlü münferit hadise yaşanır. Yasal olmayan faaliyetin içinde, kendisine kazanç arar . Erdoğan’ın yarattığı devlete bir bakın. Uluslararası eroin kaçakçılığından tutunda, İslamcı terör örgütleriyle her alanda işbirliği içinde oldu. Esrar ve eroin kullanımının ortaokullara kadar indiği, fuhuşun toplumsal bir çürümeye yol açtığı, mafya çeteleri ile ortak iş gördükler bir devlet yarattı Erdoğan. Erdoğan’ın adı tam bir kaos ve yıkım olarak anılacak Türkiye’de. Dış politikada kurduğu yayılmacı senaryolar, küresel güçlerle girdiği kirli pazarlıklar, şimdi dalkavuk hale gelen bir Erdoğan yarattı. Dışarıdaki çıkmazını, içerdeki muhalefeti baskı ve şiddet altına alarak terörize ediyor.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir