Neyin Hizası? Daha Fazla Cüret ve Eylemsellik!

Makale

Baran Yılmaz Dilek
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da siyasal gündem, günden güne yaklaşan cumhurbaşkalığı ve
parlamenter seçimler eksenine doğru gelişiyor. Nasıl böyle olmasın ki? Çünkü, yirmi iki yılın daha
ilk süreçlerinde yine bir ‘’seçim’’ ile özel savaş aparatı olarak hazırlanıp işbaşına getirilen AKP faşist
hükümeti, akabinde MHP ve bir kısım Ergenekon artıklarını da yanına alarak tekçi faşist iktidarını
pekiştirirken, halklara, ezilen ulus ve inançlara ise abartmadan vurgularsak kan kusturmuştur. İşte
14 Mayıs 2023’de gerçekleştirilecek seçimler ile bu gidişatın taktiksel de olsa yoğunluğunun
azaltılması olanağı önümüzde duruyor. Dikkat çekmeliyiz ki bu noktada burjuva cumhuriyete ve
burjuva parlamenter seçimlerine seçimlerine esas olarak umut bağlamadığımızı vurgulamadan
geçemeyiz. Yine aynı şekilde genel olarak doğru olduğu gibi Türkiye özgülünde de geçerli olan,
burjuva parlamenter seçim yada bu temel referensla halk iktidarının elde edilemediği ve
edilemeyeceğini de, geçmiş tecrübeler pratiğiyle bilenlerdeniz. Diğer yandan mvcut burjuva faşist
cumhurbaşkanlığı ve parlementer seçimleri bağlamında gücün merkezileşmesini mi, yoksa ortak
aklın öne çıkmasını mı terch edeceğiz şeklinde burjuva Millet İttifakına dümen kırmanın, hiç de
doğru bir rota olmadığının altını çizmeliyiz.
‘’Aynı saflarda hizalanmayacağız’’ denirken, kimilerine göre stratejik, kimilerine göre ise taktik
olsun, hiç farketmeden bir de dönüp dolaşıp aynı politikada hizalanıldığını da görmeliyiz. Dolaylı
yada doğrudan, sesli yada sessizce, imalı yada imasız, aktif yada pasif, amalı yada amasız, gönüllü
yada kerhende olsa, şayet cumhurbaşkanı adayı çıkaramıyorsanız yada demokrat, devrimci,
sosyalist yada komünist bir cumhurbaşkanı adayı- nız yada bu minvalde gönül rahatlığıyla
destekleyeceğiniz biri yoksa, ne kadar boykot vs derseniz deyin, sonuçta hakim sınıfların
halihazırdaki muhalif bir kliğini temsil eden Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayına rıza
gösteriyorsunuz demektir. İşte aynı safta hizalanma boyutunu birde bu pencereden bakmak ve
değerlendirmek durumunda olduğumuzu belirtmek gerekiyor. Hali hazırda esas da iki büyük siyasi
kampa bölünmüş olarak hükümeti ve muhalefetiyle hakim sınıf kliklerine mensup dört
cumhurbaşkanı adayı önümüzde duruyor. Al birini vur ötekine. Kimilerine göre ise bu durum, ölüm
yerine sıtmaya razı olmak olarak da ifedelendirilmektedir. Şener Şen’in Kabadayı filminden
esinlenerek dördünün bir Sürmeli etmeyeceği, o kadar açık ve net ki.
Evet ittifak var, ittifak var. Uzlaşma var, uzlaşma var. Bu noktada teorik gevezelik yapıp Lenin
yoldaştan ayrıntılı açıklamalar yapmayı gerekli görmüyoruz. Gerekirse düşmanınla bile, ilkeli
uzlaşmalar, görüşmeler ve müzakereler yapıl- a- maz mı, yapılır elbette. Gizli yada kapalı kapılar
ardında Waşhington misali değil, kamuoyuna açık ve yazılı, ilkeli müzakereler, uzlaşmalar ve
anlaşmalar tabi ki yapılabilir. Bu temelde her kim olursa olsun, ilkeli ve kamuoyuna açık ittifaklar ve
uzlaşmalar yapmaktan kaçınmamalıdır. Çünkü bizler devrimci ideoloji ve savunduğumuz devrimci
siyasetimizden korkmamalı ve açık bir şekilde de bunu dile getir- e- bil- meliyiz. Zira ortalık da o
kadar çok ilkesiz, o kadar oportünist ve pragmatist ve bir o kadar korkak ittifaklar ve uzlaşmalar söz
konusu ki, al birini vur itekine. Bunun için gizli kulisler, görüşmeler, projeler, ittifaklar ve anlaşmalar
yapılmakta ve bunda ısrar edilmektedir. Çünkü arkasını bir anlık dönenin, hemen hançerleneceği
bile tasavvur edil- ebil- mektedir. Ve bunun için fırsat- lar kollanmaktadır. Bunun için yalan ve
demagojiler sürgit devam etmektedir. Bu yüzden algı operasyonları, yanılsamalar ve

manipülasyonlar yaratılmaktadır. Hal böyle olunca, somut ve nesnel gerçeklikler ve gelişmelerden
de bir o kadar uzaklaşılmakta, nesnel gerçekliklerin yerine subjektif niyetler rahatlıkla
konuluvermektedir. Algı yönetimi ve manipülasyonlar sürgit devam etmektedir.
Önemle üzerinde durulması gereken diğer bir konu ve sorun ise kendini o derece sırıtan şu
‘’boykot’’ ve ‘’boykotçuluk’’ anlayışı ve bu şekilde pasifçe izlenen geçiştirmeci siyasettir. Erdoğan’ı
‘’boykot’’ ediyoruz, doğru ve güzel. Kılıçdaroğlu’nu ‘’boykot’’ ediyoruz, bu da doğru ve güzel. Gerçi
bu noktada yanar söner yada belkemiği olmayan bolca oportünistlerimiz de söz konusudur. Bir
yandan boykot derken, diğer yandan bizzat kendi kurum bileşen ve bireylerinin farklı anlayış ve
pratik tutumlarını da görebiliyoruz. Peki bu nasıl bir boykottur ve nasıl bir boykotçuluktur, onu da
yeterince anlamak mümkün değildir. Sakın ‘’içimizde son derece ileri demokrasi ve farklı fikirlere
hoşgörü var’’ yalanı ve demagojisi ile geçiştirmeler de yapılmamalıdır. Aynı şekilde
Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa gitmemek yada bahsi geçen her iki zata da oy vermemek
midir boykotçuluk? Her iki hakim sınıf kliğini yada dörtlü egemen sınıfa mensup klik temsilcilerini,
halk kitleleri nezdinde ne kadar ideolojik ve siyasal teşhir hedefine oturtabiliyoruz? Sandığa
gitmeyerek yada bu çerçevede oy vermeyerek, gerçekten boykot ve boykotçuluğun gereklerini
yerine getirmiş mi oluyoruz? Bize göre yanlış yerden başlanmaktadır. Tarihsel kökleriyle ele alıp
bugünlere kadar birbirlerinin varyantları haline gelen bu dörtlü egemen klik temsilcilerini, tekçi
faşist devlet ve sistemsel açıdan, bunun bileşkeleri olarak ideolojik, siyasal, örgütsel, askeri ve
kültürel yönleriyle ele almak ve bu temelde değerlendirerek, halk kitlelerine alabildiğince yaygın
izahatıyla teşhir etmek doğru olandır. İşte burada, kitlelerin siyaset yolu sandıkla tıkanmış durumda
diyorsak, bu tıkanmayı aşma görevini de hatırlatmak isteriz. Sandık dışında bir
siyaset zemini olduğunu savunuyorsak, bunun gereklerini artık beyan düzeyinden çıkarmak ve
bizzat pratik politikalarımızla göstermek zorundayız. Bunun da yolunun hiç olmazsa bir tane sokağa
çıkarak bile olsa kendi sosyalist alternatifimizi kitlelere propaganda ederek yapabilmeliyiz. Gerisi
lafı güzaftır.
Önemle üzerinde durulması gereken bir başka konu ise, o kadar birlikte ittifakta karar kılmak ve
hareket etmek, birlikte örgütlenmek ve çalışmak, birlikte kazanmaktan bahsederken, bunun
gereklerini yerine getirmemek de, tersten bir durumu ifade etmektedir. Yani parçalı ve dağınık
hareket etmek, kendini öne çıkarmak ve kendine kırpmak. Grupçu ve klikçilikten esaslı
kopulamadığı için, ne kadar beyan düzeyinde birlikteliklerden bahsedersek edelim, bizzat pratik de
yeterince gereklerini yerine getirmiyorsak, oradaki sübjektivizme tekabül eden yanlış anlayış ve
pratik hattımızı da sorgulamak durumundayız. Bir basın açıklamasına dahi çıkılamıyor yada
temsiliyet sağlanamıyorsa, halkalar halinde devam eden, edecek olan ve karşı karşıya kalacağımız
parçalı ve dağınık gerçekliklerimizi varın bir düşünün. Çok yönlü acı sonuçları ve tahribatları hala
devam eden deprem sürecindeki parçalı ve kendine kırpma çerçeveli düşünce ve çalışma tarzları
bile yeterince sorgulanmıyorsa, açık ki orada işime geldiği yada gelmediği gibi kendime göre
hareket ederim, başkası beni ilgilendirmez minvalinde parçacı ve grupçu anlayış ve yaklaşım
pratiklerinden köklü kopulamamıştır demektir. Kimi kimden, neyi neyden sakınarak hareket
ettiğimizin yeterince ayrımını yapmalı ve demokratik devrimci temellerde en geniş birlikler
gerçekleştirebilmeliyiz. Açık ki nerede doğa yada uzay, kadın ve ötekileştirilmiş kimlikler, insanlık ve
mazlumlar, ezilen ve sömürülenlerin çıkarlarına ilk hareket noktasıyla hareket eden doğru ve
bilimsel, ilerici, demokratik, devrimci ve komünist en küçük kılcal damarlar ve kıvılcım- lar söz
konusu ise büütn bunları kapsayarak hem birleşik devrim, hem de gerçek özgür ve zafer
hareketimizi büyütmüş olacağız.
Bir diğer husus ise, demokratik devrimci siyaset ve tartışma kültürü temelinde bütün farklı ve
muhalif fikirler, esaslı olarak doyuma ulaşılıncaya kadar önce tartışır. Asla unutulmamalıdır ki

derinlikli ve güçlü tartışmalar, güçlü ve etkili kararların alınmasının da sağlam ve yıkılmaz
temellerini oluştururlar. Sadece beyan düzeyinde değil, bizzat eylemsel hatta daha güçlü pratik
politikaların gerçekleşmesinin de temelini teşkil ederler. İradeli, ilkeli ve kapsayıcı olarak yoldaşça
güçlü tartışmalar, açık ki güçlü pratiklerimizin de anası olurlar. Bu yönüyle doğru ve bilimsel
temellerde yoldaşça tartışmalar, nitelikli pratiklerin ve zaferlerinde önemli bir göstergesi olarak
ortaya konulabilir. Güçlü tartışmalar, güçlü kararlar, güçlü pratikler ve eylemler. Bunun için sadece
ama sadece demokratik devrimci temellerde esaslı olarak yeterince doyuma ulaşacak düzeyde
yoldaşça tartışmaların mahiyeti ve önemini kavrama ve buna göre hareket etme perspektifinden
şaşmamalıyız. Her kim ki bunun gereklerini yeterince yerine getirmiyor yada objektif türlü
gerekçeler üreterek geçiştirmeci siyaset izliyorsa, orada başka olumsuz durumların olduğunu
bilmeliyiz. Buradaki basiretsizlikleri ve kesinlikle aşılması gereken olumsuzlukları mutlaka ama
mutlaka doğru ve bilimsel temellerde muhasebesini yaparak, köklü ve bütünlüklü olarak geride
bırakmak zorundayız. İrade ve eylem birliklerini, bu kapsamda da disiplinize etmek zorunda
olduğumuzu vurgulamalıyız.
İdeolojik politik olarak hem dünya genelinde, hem de Türkiye ve Kuzey Kürdistan özgülünde AKP-
MHP faşizmine karşı savaşta ısrar etmeliyiz. Falist Erdoğan, Bahçeli, Soylu, Akar gibi her ülkenin
kendine özgü Hitler’i ve Göebbels’ leri olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir. Hemen bütün yönleriyle
mevcut kuvvetlerimizi daha fazla bir araya getirme ve birleşik devrim hedefiyle daha fazla harekete
geçirmek için beklemek ve zaman yitirmek asla doğru değildir. Birleşik devrim seferberliği
temelinde daha fazla harekete geçme ve mücadele şimdiden pratikleşmelidir. Tekçi faşizmin
topyekün zulüm ve sömürüleri, hile ve entrikaları, yalan ve demagojileri, algı operasyonları ve
manipülasyonlarına karşı her an durmaksızın örgütlenmek, mücadele etmek ve savaşmak, sokaklar
ve alanlarda, işyerlerinde ve işsizler arasında, yürüyüşler ve gösterilerde, toplantı ve mitinglerde
tekçi faşizmin inisiyatif alanlarını daraltmalı ve adım adım kendi inisiyatiflerimizi geliştirmeliyiz.
Daha fazla cüret, ısrar ve inatla faşizmi gerileterek kaçınılmaz yenilgisine doğru yakınlaştırmak için
daha fazla cesaretle ileri atılmalıyız.

28 Nisan 2023

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir